26.12.2018
Gezmeyi, farklı yerler ve kültürler görmeyi seven bir mimar olarak; mesleğimle seyahat etme hobimi ortak bir paydada buluşturabileceğim bir yazı dizisiyle karşınızdayım!
Gezerken önünden geçtiğiniz, belki dikkatinizi çeken, belki de hiç çekmeyen mimari yapıların aslında vermeye çalıştıkları mesajlara veya önemlerine dair biraz bilgilenmeye ne dersiniz? Hem belli mi olur belki de benim gibi şehirdeki rotanızı oluşturan kriterler arasına bile girebilir bu mimari yapılar veya mekanlar.
Sizi tutup götüreceğim ilk şehir; geçmişin karanlık anılarına inat, bugünün rengarenk başkenti Berlin. Tarihte yaşananların üzerini örtmek veya görmezden gelmek yerine kabul etmeyi seçmiş şehirde; gerek eski yapılarda, gerekse yeni kurgulanan mekanlarda tarihin izlerini yakalamak çok kolay. Bu yapılardan veya mekanlardan kuşkusuz en sıradışı olanı “Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı”.
Ünlü, yıldız mimarlardan Peter Eisenman imzası taşıyan bu proje; Berlin’in “tam göbeği” olarak tanımlanabilecek bir yerde bulunuyor. Yüksek, modern yapıların sıralandığı Ebertstrabe caddesinde yürürken birden ciddi büyüklükte (19 bin m² kadar ciddi) bir boşlukla karşılaşıyorsunuz. BBB (Berlin Büyükşehir Belediyesi) oraya ne avm’ler, ne lüks konutlar yapılır da ne rantlar elde edilir diye düşünememiş ve ülkenin tarihinde bir yara izi gibi duran Yahudi soykırımı ile ilgili anıt yapmak üzere bir yarışma düzenlemiş.
Yarışmada birinciliği alan Amerikalı mimarın projesi, alışık olduğumuz projelere pek benzemiyor. Eğimli araziye gridal planda yerleştirilmiş farklı yüksekliklerdeki 2711 adet beton blok dizisinden oluşan projenin; direkt anlatımdan ziyade soyutlamayı seçmiş olduğu çok aşikar. Mekansal kurgunun ana elemanları olan bu beton blokların yükseklikleri; 20 ile 470 cm arasında değişiyor. Yavaş yavaş yükselen beton bloklar bir süre sonra ziyaretçilerini adeta yutuyor. Şehrin işlek bir noktasında olmanıza rağmen çevre ile olan görsel ve işitsel bağınız kesiliyor. Labirenti andıran, iki kişinin yan yana rahatça geçemeyeceği kadar dar koridorlarda kaybolmuş ve yön duygunuzu yitirmiş şekilde kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Belki de tam olarak soykırım zamanında Yahudilerin hissettiği gibi...
Zor ve kafa karıştırıcı bir atmosfer oluşturmak için tasarlanan beton bloklar, ziyaretçiler tarafından genelde tabutlara benzetiliyormuş ama herhangi bir defin töreni ile alakalı olmadığı mimar tarafından özellikle belirtiliyor. Beton blokların; dikili taş veya mezar taşlarını anımsatması da başka bir görüş. Antik dönemden beri ölümü onurlandırmak için kullanılan mezar taşlarını simgeleyen beton blokların, mezarı bile olmayan insanların ölümlerini onurlandırması fikri hiç de şaşırtıcı değil açıkçası.
Özellikli bir girişi veya çıkışı olmayan, 1/1 ölçekteki bu anıt; 2005 yılında yani II. Dünya Savaşı’ndan tam 60 yıl sonra ziyarete açılmış. Dış mekanda yer alan bu anıta ek olarak, yer altında bulunan bilgi merkezini de ziyaret etmek mümkün. Parselin doğu ucunda girişi bulunan bu bilgi merkezinde; kurbanlar hakkında kişisel bilgilere, fotoğraflara hatta toplama kamplarına götürülürken trenden yakınlarına attıkları mektuplara bile tanıklık edebilirsiniz.
Genellikle şehirlerden ve dolayısıyla gözlerden uzak yerlerde konumlanan toplama kamplarına tezat oluşturacak şekilde Berlin’in tam orta yerinde bulunan bu anıt; bir nevi kamusal yüzleşme ve hatırlama mekanı kimliğine bürünüyor. Herkesin kendi deneyimi ve hissiyatı doğrultusunda anlam bulan bu anıtsal mekanda bakalım sizin hisleriniz nasıl olacak, veya oldu?
Berlin'de başka neler varmış diye merak edenleri detaylı Berlin Gezi Rehberine alayım!