"Gezmek" anlayışımdan biraz bahsetmem gerekirse; dünyam sırt çantamda, lüks düşkünlüğü olmadan, düşük bütçeli ve mümkün oldukça çok şehir görerek (ki böylece bir ülke ve onun insanları hakkında daha sağlıklı çıkarımlarda bulunabilirim), yerel insanlarla iletişime geçerek gezmek amacım.
Gezmek benim için iki aşamadan oluşuyor; Birinci aşama (ki bundan da gerçekten çok keyif alıyorum); gitmeden önce ülke ve şehirle ilgili araştırma yapmak; internetten gezi blogları okumak, nereler gezilir, neler yenip içilir, modern mimari örnekleri nelerdir...
İkinci aşama ise; zamanı gelince hem bu notlar dahilinde hem de spontane olarak gezmek, keşfe çıkmak. Galiba bu iki aşamalı sürece bir üçüncü de ekleniyor; döndükten sonra tuttuğum notları toparlamak, fotoğrafları ayarlamak ve buraya aktarmak:)
Gezerken genellikle benim gibi “gezmek” dendiğinde gözlerinin içi parlayan arkadaşlar yanımda oluyor. Bazen de yalnız çıkıyorum yola ama bu demek olmuyor ki yolda yalnız oluyorum. Hostellerde dünyanın farklı yerlerinden gelen güzel insanlarla tanışıyorum, gezdikleri yerler hakkında tavsiyelerini ve ülkelerini dinliyorum, ülkemi ve şehirlerimi anlatıyorum, bazen de rotamız kesişiyorsa beraber geziyoruz. Hala iletişim halinde olduğum dünyanın farklı yerlerinden arkadaşlarımın olması çok keyifli bir şey! Bazen Portekiz’de hostelde tanıştığım Japon bir kız, babasıyla İstanbul’a geleceğini müjdeliyor. Bazen kebap canavarı Hint bir meslekdaşım ailesinin İstanbul’a geziye gittiğini ve şehre bayıldıklarını, en kısa zamanda da kendisinin geleceğini mesaj atıyor ve bir yıl sonra dediğini yapıyor. Bazen de Almanya'dan bisikletleriyle Hindistan'a gitme macerası yaşayan iki Alman'ı İstanbul'da konuk edip hikayelerinin ufacık bir parçası oluyorum ve bir yıl sonra Hindistan'dan attıkları kartpostalla gülümsüyorum...
Gezerken kaldığım yerler ise genellikle hosteller. Gitmeden önce internet üzerinden araştırıp rezervasyon yapıyorum. Şuana kadar tahtakurusu saldırısına uğradığım Saraybosna'daki hostel dışında hep başarılı seçimler yaptım. Eğer gittiğim yerde arkadaşlarım varsa onlara mutlaka mesaj atıp görüşmeye çalışıyorum. Bazen onlar misafir ediyor beni, bazen de couchsurfing ile misafirperverliğin sınır tanımadığına tanıklık ediyorum.
Yerel insanlarla iletişim halinde olup, onların yönlendirmesi ve tavsiyeleriyle turistten öteye geçmeye çalışıyorum. Yukarıdaki fotoğrafta muhtemelen Lizbon'lu anonim bir sanatçının eseri görüyorsunuz; Turistler teroristtir! Kendisine katılıyorum bir taraftan, gerçekten turistler bazen yok edici olabiliyorlar. İşte bu yüzden turist olmanın ötesine geçerek gezmek amacım. Bulunduğum yere az iz bırakıp, bulunduğum yerin bende çok iz bırakmasını amaçlayarak...
Her şeye güzel, büyük bir ara verip, sırt çantamı alıp çekip gitme zamanım henüz gelmemişken "gezmek" fikrini gündelik hayatıma dahil etmeye çalışıyorum. Bir taraftan çalışırken fırsat buldukça ve en önemlisi fırsat yaratarak kısa veya uzun (tabii ki iş hayatı sebebiyle en fazla 10 gün oluyor şimdilik) süreli geziler ile "wanderlust" hissiyatımı gidermeye çalışıyorum. Bir cuma akşamı kendimi Trabzon uçağında Ayder'deki Kardanadam Festivali'ne gitmek üzere buluyorum, başka bir cuma ise Beyrut'ta türk kahvemi yudumlarken...
Aslında kulağa geldiği kadar zor değil harekete geçmek!
Sezin Hekimoğlu