Bir Film Seti Gibi Dubrovnik
Eski kent merkezinin giriş kapılarından biri olan Pile girişinin yakınında kiraladığımız odalarımıza eşyalarımızı bıraktıktan sonra kentin gece bile kalabalık olan sokaklarına dalıyoruz. Bir önce gece Saraybosna’daki hostel faciasından sonra bu başarılı seçim çok iyi geliyor bana. Hostel sahibi Marco; çok ilgili, yardımsever ve işini profesyonelce yapan biri. Eski kent merkezine yakın birçok apartmanı veya odası var. Odamızın yer aldığı daire, surlara çok yakın, deniz kenarında, tam Akdeniz havası taşıyan bir mahallede yer alıyor. Hemen yanında denize girilebilecek küçük bir koy bile var.
Marco bize kentle ilgili biraz bilgi veriyor; nereleri gezebiliriz, neler yapabiliriz, nerelerde iyi yemek yiyebiliriz… Gezgin trafiği çok fazla olan hostelde herkesle ilgileniyor. Hatta beni tahtakurusu saldırımla ilgili istersem eczaneye götürebileceğini bile söylüyor. Şehir gezisinden sonra, akşam bu teklifi değerlendiriyorum çünkü hiçbir düzelme görülmeyen, kaşınıp kabaran ısırıklarım beni birazcık korkutmaya başlıyor. Motoruyla şehrin diğer ucundaki nöbetçi eczaneye gidiyoruz ama megafondan bizi sorguya çeken eczacı, durumumu yeteri kadar acil bulmayıp bizi kapıdan geri yolluyor. Lokasyonu çok iyi, temiz ve düzgün bu Hostel Marker Dubrovnik Old Town'u tavsiye ederim.
Sabah ilk iş sur içindeki eczaneye gitmek oluyor. Eczacı yaralarıma bakıp bir doktorun adını ve adresini veriyor, önce doktora muayene olmamı uygun görerek. Birçok insana sorarak sonunda üzerinde hiçbir yazısı olmayan sağlık kliniğini buluyoruz. Doktor; tahtakuruları tarafından resmen saldırıya uğradığımı ve alerjik bir reaksiyon gösterdiğimi söylüyor. Krem ve ilaç veren doktor son darbeyi vuruyor; "Güneşe çıkmak yok, ısırıkları daha kötü yapar!". Yaz tatilinde, özellikle de ikinci günde duymak isteyeceğiniz bir cümle değil... Kayıt sırasında nerelisin muhabbeti ise kaçınılmaz. İstanbul’dan geldiğimi söyleyince ilk sorduğu şey şimdi durumun nasıl olduğu. Gezi parkı protestolarıyla başlayan olayların alt okumasına dair başladığım özet, seni anlıyorum dercesine başını sallamasıyla ve biliyorum demesiyle düşündüğümden kısa sürüyor.
Placebo etkisiyle daha iyi hissederek asıl planımız olan plajda soluğu alıyoruz. Genel olarak Adriyatik denizi biraz soğuk ve tuzlu ama tuzluluğu Antalya’nın yanında hiçbir şey, suyun içinde gözünüzü rahatça açabiliyorsunuz. Denizin rengi ise mükemmel; masmavi ve pırıl pırıl.
Dubrovnik; sur içine ilk adımınızı attığınızda bile hayranlık hissi uyandıran bir ortaçağ kale şehri. 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilen şehir; her köşesi özenle restore edilmiş, kusursuz, steril bir algı yaratıyor. Gridal plana sahip sokaklar; dağın yamacına oturan kısımlarda merdivenlere dönüşüyor ve farklı açılardan şehre dair güzel çerçeveler oluşturuyor. Muhtemelen birçok yerde okuduğunuz şehir surları üzerindeki gezi turu önerisini ben de yapacağım. Şehri, alışık olduğunuz açının dışında gözlemleme fırsatı sunuyor ve bu sefer binalar size değil, siz onlara yukarıdan bakıyorsunuz. Yaklaşık 2 km uzunluğunda, şehri çevreleyen surları gezmek yaklaşık bir saat alıyor. Çok sıcak olduğu için sabah erken saatte veya akşam üzeri gezmek mantıklı bir öneri. Biz akşam üzeri, kapanmadan önce içeri alınan son grupta yer alıyoruz ve güneşin batışını surlarda izliyoruz. İki bölümden oluşan gezi turunda, bizim gibi son tura katılmayı düşünürseniz dikkat etmeniz gereken bir nokta var; danışmaya son giriş saatini sorduğunuzda 19.30 cevabını alıyorsunuz fakat saat 20.00’de kapıları kapatıyorlar, yani iki kısmı da gezmek için sadece yarın saatiniz kalıyor ve bu, tüm turu tamamlamak için yeterli olmuyor. 19.00'da geziye başlarsanız tüm surları rahat rahat gezebilirsiniz.
Surlardan Dubrovnik manzarası
Bu büyüleyici kenti bir de kışın göreceğime dair kendime verdiğim sözle terk ediyorum. 3-4 saatlik Dubrovnik-Split arasındaki yolu istediğimiz yerlerde durup denize girerek tüm güne yayıyoruz. Yollarda durduğumuz noktalar Slano ve Zaostrong. Slano’nun güzel bir sahili olmasına rağmen denizi pek temiz değil ama Zaostrong’da durmanızı tavsiye edebilirim. Arkasında yeşil dağların oluşturduğu manzara, çam ağaçlarının denizin dibine kadar sokulduğu ve gölgelerinin deniz şemsiyesi görevi gördüğü, önünüzde masmavi denizin uzandığı Zaostrong...
Zaman:
20-28 Temmuz 2013
Rota:
İstanbul»Saraybosna»Mostar»Dubrovnik»Split»Zadar»Plitvice Milli Parkı»İstanbul
Kadro:
5 kişi
Ulaşım:
İstanbul-Saraybosna: Uçak (Pegasus ile 3-4 ay önce alınan biletlerle gidiş-dönüş 250 tl)
Saraybosna-Mostar: Tren
Mostar-Dubrovnik: Otobüs
Dubrovnik-Split-Zadar-Plitvice-Saraybosna (yani gezinin geri kalanı): Kiralık araç (Tekrar Saraybosna’ya döneceğimiz için aracın sınırdan geçmesine uygun belgelere 25 € fazladan vererek, 5 günlük 500 €’ya araç kiraladık. Toplamda yaptığımız 1200 km’den fazla yol için sadece bir kere 50€’luk benzin aldık.)
Saraybosna-İstanbul:Uçak
Masraf:
Gidiş-Dönüş Uçak Bileti: 250 tl (Pegasus)
Vize ücreti: 60€ + 8€ (banka işlem ücreti)
Bu ücreti ödememek için; Konsolosluğun hesap açtırmış olduğu Beyoğlu şubesinden vize harcını yatırabilirsiniz.
Seyahat sigortası: 10€
Araç kiralama: 100€ + 10€ (benzin)
Saraybosna Konaklama: 10€
Dubrovnik Konaklama: 84€ (2 gece)
Split Konaklama: 27€
Zadar Konaklama: 25€
Plitvice Konaklama: 40€ (2 gece)
1 kişi için uçak bileti dahil genel harcamalar toplamı (yeme-içme hariç): 460€
Bosna-Hersek'te
* Boşnak böreği ye ve yogurt (bizim ayran) iç!
* Bosna-Hersek'in acı dolu yakın geçmişiyle ilgili bir müzeye git!
* Mostar köprüsünden atlayanları izle!
* Saraybosna'da cevapcici ye!
Hırvatistan'da
* Dubrovnik limanında çeşit çeşit deniz mahsülü ye!
* Dubrovnik'te şehir surları üzerinde gez!
* Split'te Diocletian sarayının sokaklarında kaybol! (nasılsa hep aynı meydanlara çıkacaksın)
* Brac adasında Zlatni Rat plajına git!
* Zadar'ın taş sokaklarında çıplak ayakla dolaş!
* Plitvice milli parkının berrak mavi-yeşil sularında yüzememenin üzüntüsüyle ve doğaya hayranlıkla gez!