Konuk yazar Hacer Kurdoğlu'nun anlatımıyla İspanya'nın meşhur komünist köyü Marinaleda sizlerle, keyifli okumalar!
Ütopyaya Yolculuk
Evet böyle tarif ediliyor Marinaleda dünyada. Malum coğrafyamızdan kaynaklı, her nefes daralmasında varlığını anımsayıp "başka bir dünya mümkün" dediğimiz, sarı-beyaz evleriyle huzur veren o küçük kasaba...
Haberlerini ilk okuduğumuzda "gidip görmeli" diyoruz, madem dünyada sadece birkaç tane var bunlardan, vahşi kapitalizm tarafından bir gün yutulup müzelik olmadan, yaşayan örneğini görmeli ki bir hayal olarak akıllarımızda yer etmesin. Yola çıktığımda yanıma alacağım kitabı genelde gideceğim yerle ilgili olanlardan seçerim, bir gezi kitabı, roman vs... İçeriğin önemi yok, önemli olan mekan. Bu sefer de yol arkadaşımın hediyesi olan Dan Hancox’un "Dünyaya kafa tutan köy" kitabı heybemde. Hep bir sonrakinde İzlanda Balıkçısını, İzlanda’da bir balıkçı kasabasında okuma hayali ile...
Marinaleda'ya Nasıl Gidilir?
Marinaleda için Endülüs bölgesine gitmeniz gerekiyor. Sevilla’ya direkt uçuş olmadığı için önce Barcelona’ya uçuyoruz. Sırt çantalarımızı hostele atıp bir diğer uçakla, sabah gün doğmadan Endülüs’ün başkenti Sevilla’ya, oradan da kiraladığımız araçla bir saatlik bir yoldan sonra Marinaleda’ya ulaşıyoruz. Yol boyunca zeytin bahçeleri ve belki de önce asillerden kurtarılıp sonra işlenmeyi bekleyen uçsuz bucaksız Endülüs toprakları bize eşlik ediyor. Radyodan gelen İspanyolca şarkılar da eklenince tabloda eksik kalan kısımlar tamamlanıyor. Anlamak gerekmiyor nasılsa, dünyanın neresi olursa olsun coğrafya ile müzik birbirini mükemmel tanımlayan ve tamamlayan şeyler. Biri her zaman diğeri hakkında fikir veriyor.
Yaklaştıkça 30 yıllık mücadele esnasında Marinaleda’ya desteğini açıklayan, eylemlerde yanında olan ama bir şekilde belki yeterince kararlı olmadıkları için, belki de sadece güçleri yetmediği için başarısız olmuş diğer köylerin, kasabaların isimlerini okuyoruz; Estepa, El Rubio.. Sonra alışılmışın dışında bir tabela karşılıyor bizi ‘’En Lucha Por La Paz’’. "Barış için mücadele" diyor ve bir kuş kanatlanıyor üzerinden...
Beyaz güverciniyle yerleşimin sloganı; Barış için mücadele. Marinaleda yakın geçmişteki mücadelesi ve daha da önemlisi sonunda bu mücadeleyi kazanmasıyla Avrupa ve dünyada adı sıkça duyulmuş, yaklaşık 3.500 nüfuslu bir kasaba. Sosyalistler için de bir nevi kutsal topraklar olması sebebiyle 500 kişi civarında göç almış dünyanın değişik bölgelerinden. Birlikte aynı tarlalarda çalışıyor, bölüşerek karınlarını doyuruyorlar. Köylülerin eve ihtiyacı olduğunda malzemeler ücretsiz olarak köy kooperatifinden tahsis ediliyor ve evin sahibi olacak kişi kendi evini kendisi yapıyor, tabii köylülerin de desteğiyle. Tek şart kendi evinin inşaatında çalışmak, sonra da ayda 15 € gibi komik bir rakamla 70 yıl orada oturma hakkını elde ediyor.
Kasaba alabildiğine uzanan Endülüs topraklarıyla çevrelenmiş, çift şeritli bir yolun iki yanına konumlanmış beyaz evleriyle sakinliği ve sadeliğini gösteriyor daha girişte. Arabamızı uygun bir yere park ettikten sonra yürüyerek devam ediyoruz sokak aralarına doğru. Bir an otopark ücreti falan diye geveleyecek oluyorum Bilal ile göz göze geliyoruz. Otopark yok, ücreti yok, polis yok, internet bedava bakışı. İlginç bir şekilde sokakta hiç kimsecikler yok ve belediye binası da oldukça hareketsiz, sakin. Çocuk sesleri duyuyoruz sadece. Bahçe duvarları rengarenk grafitilerle süslü okullardaki çocukların sesleri. Ağaç yaşken mi eğiliyor, yoksa hiç eğilip bükülmüyor mu acaba bu köyde, öyle garip düşüncelere dalıp gidiyorum.
Sayabildiğimiz üç spor salonu gördük, fazlası var mıydı bilmiyorum ama bana göre o bile fazlaydı zaten. Alışveriş merkezlerinin her şeyi yalayıp yuttuğu bir coğrafyadan gelince gördüklerinizin yarattığı etki de trajikomik oluyor. Kocaman bir park var mesela kasabanın orta yerinde, onun da hemen ortasında akustiği mükemmel şekilde düşünülmüş bir amfi tiyatro. Aktif şekilde kullanılan, ücretsiz oyunların sergilendiği, yaz akşamlarında film gösterimlerinin yapıldığı ve koltukların dolduğu bir açık hava tiyatrosu. İki ayrı futbol sahası görüyoruz, yine duvarlarında grafitiler, sloganlar, amblemler... Gördüklerimle basit bir orantı yapacak olursam bin kişiye bir spor salonu ve üzerinde devasa bir CHE portresi, 1.500 kişiye bir futbol sahası, kişi başına bir tiyatro koltuğu, bir ağaç, sınırsız yeşil alan ve bolca gökyüzü düşüyor Marinaleda’da. Gayri safi milli mutluluğun devlet tarafından ölçüldüğü Bhutan’ı hatırlatıyor. Bir gün orayı da yazabilmek umuduyla!
Bu kadar sessiz ve sakin olmasını, köylülerin uzun mücadeleler sonucu nihayet kendileri için işleme hakkını elde ettikleri topraklarında çalışıyor olmasına bağlıyoruz ya da belki siesta zamanı olmasına. Bildiğim kadarıyla vardiyalı sisteme benzer bir şekilde, dönüşümlü olarak tarlalara gidiliyor ve çalışılıyor. Ya da bir yerlerde grev gözcüsü olma ihtimalleri de yüksek çünkü Sanchez Gordillo ve destekçileri emekçilerin eylemlerini hiçbir zaman ıskalamıyor ve muhakkak orada bulunuyorlar. 25 yaşında, genç bir öğretmenken mücadeleye başlamış Gordillo ve başardıkları günden beri belediye başkanı. Köyün bir de meclisi var; yaşları 25-30 arasında değişen üyeleri ve almadıkları maaşları. Evet meclise seçilen üyelere maaş ödenmiyor, onlar da tarlalarda çalışıyor diğerleri gibi ve herkesin aldığı ücret aynı; günlük 6,5 saat iş karşılığı 47 Euro. Ve kararlar bütün köy halkının katıldığı toplantılarda hep birlikte alınıyor. Demokrasi neydi, emekti :) Sanchez Gordillo’nun bir arabası yok mesela, işi olduğunda köylülerden rica ediyor ve köylüler de onu en yakın toplu taşıma aracına bırakıyorlar. Endülüs Bölge Meclisi’nden aldığı maaşı da köy kooperatifine bağışlıyor. Ve aksini iddia edenlere rağmen aslında başardıklarının en büyük kanıtı da İspanya’da yaşanan krizden hiç etkilenmemiş olmaları. Ekonomik verilere göre İspanya’nın geneline bakıldığında çizgileri oldukça sabit. Ayrıca Gordillo’nun girişimleri sonucu yaptığı bir anlaşma ile bu minik kasaba Venezuela’ya ciddi anlamda zeytinyağı ihracatı yapıyor.
Marinaleda festivalleri ve eğlenceleri ile de oldukça sosyal bir kasaba. İnsanlar da sosyalleşmenin sadece sokakta olabileceğini düşünüyor ve öyle yaşıyorlar. Hatta şöyle bir hikayesi var; Kasabaya yerleşen bir İngiliz evinin arka bahçesine kış bahçesi yaptırmak istediğinde nedenini soruyorlar. İngiliz bunun soğuk havalarda sosyalleşmek için iyi bir fikir olduğunu söylediğinde sosyalleşmek kapı arkasında değil kapı önünde olur cevabını alıyor. İnsanların belli bir köpek gezdirme saatleri var mesela, kural olmasa da herkesin bir şekilde uyum sağladığı. Ya da yaz akşamlarında öylece çıkıp banklara oturuyorlar ve diğerleri geliyor ve sonra başkaları... Gittiğinizde mümkünse birkaç gün kalıp insanlarla iletişime geçmenizde fayda var ama bunun için iyi bir İspanyolcanızın olması ya da bir İspanyol ile gitmeniz gerekebilir. Alışılmışın dışında, kendi kaderini kendi çizmiş bir köy, bir ütopya... Hatta vaktiniz varsa tarlada ya da başka kolektif işlerde çalışıp, emeğinizin karşılığı olarak konaklama ve yeme-içme imkanı yaratabilirsiniz. "Sosyalleşmek" için birkaç cafe ve pub da bulunuyor ama daha önce bahsettiğim gibi ücretsiz banklar, parklar ya da havuzlar diğer seçenekler olarak önünüzde. Özel teşebbüslere izin var köyde; cafe, pizzacı, pastane gibi şeyler açabilirsiniz ama Starbucks açamıyorsunuz ya da Mc Donald’s. Aklınızdan bile geçiremiyorsunuz hatta!
Bir de ‘’Domingos Rojos’’ yani Kızıl Pazar ritüeli var köyün. Ayda bir kez, bir pazar sabahı saat sekizde köy meydanında toplanılıp, herkesin becerisine ve işin aciliyetine ya da gerekliliğine göre birlikte karar alınarak köy için gönüllü işler yapılıyor. Caddeleri, parkları temizlemek, ya da peyzaj işleri gibi... Dünyada ilk ya da tek değil Marinelada ama oldukça popüler. Bir benzerinin de Danimarka’da Christiania adında bir kasaba olduğunu öğreniyorum araştırmalarım esnasında, hatta İskandinavya’da tam olarak aynısı olmasa da benzerlerinin olduğunu.
Ülkemizdeki benzerleri için Fatih Mehmet Maçoğlu başkanlığındaki Ovacık Belediyesi, 1979-1980 yılları arasında Fikri Sönmez (Terzi Fikri) tarafından yönetilen Fatsa Belediyesi ve Metin Yeğin'in yarım kalan ütopyası olarak değerlendirilen Viranşehir’deki komünist köy denemesi araştırılabilir...
Köyün geçim kaynağı olan zeytinyağı atölyesini ve kiliseyi de gördükten sonra -evet içerisinde rahip olmamasıyla övündükleri bir kiliseleri de var-, umutların hep bir sonraki güne devrettiği ya da yarım kaldığı topraklardan getirdiğimiz selamı da bırakarak Marinaleda’dan ayrılıyor ve bisküvileriyle meşhur Estepa’ya doğru yola çıkıyoruz...
Gordillo’nun bir cümlesi ile bitirelim "Neşe halkın hakkıdır" ya da Edip Cansever ile "Gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir"...
Gezi Bütçesi
İstanbul- Barcelona uçak bileti: THY (gidiş-dönüş 450 tl. İstanbul'dan Sevilla'ya direkt uçuş bulunmuyor.)
Barcelona- Sevilla uçak bileti: Vueling Airlines (gidiş-dönüş 82€)
Araç kiralama: 100€ (yakıt ve sigorta dahil)
Karışık bisküvi paketi: 15€
Yerleşmeye karar verirseniz;
Günlük kazanç: 47€
Ev kirası: 15€
Aylık kreş ücreti: 12€
Yüzme havuzunda bütün bir yıl yüzmek: 3€
Kültürel etkinlikler: Ücretsiz
Eğitim: Bedava
İnternet: Bedava
Polis: Yok.
Adrenalin: Yok (çok ihtiyaç duyarsanız Gordillo önderliğinde zincir marketleri yağmalayıp temel gıda malzemelerinin çevre köylerdeki yoksullara dağıtılmasına eşlik edebilirsiniz).
Güncel yazılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz
→ instagram/sezinlegez
→ facebook/sezinlegez