Cennete Gittim, Gelicem II: Cennet Koyu
2014 yılının ağustos ayında; kapıda asılı “hoşgeldiniz” tabelasını “cennete gittim, gelicem”e çevirip birkaç günlüğüne Fethiye’ye, Kabak Koyu’na gitmiştim. Oysa ki gerçekten “cennet” diye adlandırılan komşu bir koy daha varmış ki ona da gitmek 2017’ye kısmetmiş...
Haftasonları iki günlük kamp veya günübirlik faaliyetlerle İstanbul’a yakın veya uzak birçok doğa harikasının varlığından haberdar olmamı sağlayan, güzel insanlar ve hoş sohbetlerle dolu trekking grubu trek beşbin’nin 19 Mayıs tatili için planladığı Cennet Koyu faaliyetini görünce gözlerim parlıyor ve hemen ekibe dahil oluyorum.
Cennet Koyu Ulaşımİstanbul’dan uzun bir yolculuk sonrası Fethiye’ye varıyoruz (yolculuk otobüsle yaklaşık 12 saat kadar “uzun” sürüyor. İşte bu yüzden olası tatil planınızı yaparken ulaşım seçeneği olarak Dalaman Havaalanı’nı da seçenekler arasına katabilirsiniz). Fethiye'ye varıyoruz ama hala yolumuz var çünkü Cennet’e ulaşmak öyle pek de kolay değil. Cennet Koyu’na araçla ulaşım mümkün değil, ya denizden ulaşacaksınız ya da yaya olarak karadan. İlk seçenek; Kabak Koyu’ndan tekne kiralayıp yaklaşık 20 dakika sonra koya varmak ikinci seçenek ise yine Kabak Koyu’ndan 2-3 saatlik yürüyüş.
Her türlü yolunuz öncelikle Kabak Koyu’na çıkıyor. Biz de otobüsümüzle Ölüdeniz’i arkamızda bırakıp, turkuaz rengi denizi sağ yanımıza alıp yola devam ediyoruz ve Kabak Koyu’nun yukarı kısmındaki yerleşim olan Faralya Köyü’ne varıyoruz. Artık çok bilinen bir yer olan Kabak Koyu’na Faralya’dan ulaşım rahat; ilk seçeneğiniz sahile kadar inen minibüsler, ikinci seçenek ise antik Likya Yolu’nun bir kısmını da oluşturan yürüyüş parkuru. Biz otobüsümüzden indirdiğimiz çantalarla patikadan sahile inen ekipte yer alıyoruz ve yaklaşık 40 dakikalık yürüyüş sonrası sahile varıyoruz. Sahilde tüm eşyalar toparlanıyor ve ayarlanan teknelerle Cennet Koyu’na doğru yol almaya başlıyor. Biz de tüm ekip olarak daha hafiflemiş şekilde Kabak ve Cennet Koyu arasındaki 4 km’lik Likya Yolu’nu yürümek için orman içlerine doğru ilerliyoruz.
Dört kilometrelik bu yol bazen yokuş yukarı, bazen de aşağı devam ediyor ve 2 saatimizi (belki de daha fazla) alıyor. Açıkça söylemeliyim ki çok da kolay bir parkur değil ama size eşlik eden turkuaz deniz manzarası, doğa ve bazen de yıkık ağaçlarla keyifli bir yürüyüş rotası. Cennet Koyu’na varmadan küçücük bir koydan geçip (ki burası da kamp için çok güzel bir seçenek) son tepeyi tırmanınca buraya neden “cennet” adını verdiklerini anlıyoruz; koy boyu uzanan kumsal, turkuaz renk deniz ve etrafında yükselen yeşil doku ile hepimizi daha ilk görüşte etkiliyor bu bakir koy.
Sahile ulaşıp tekneyle gelen çantalarımızı alıp kamp alanına doğru 5 dakikalık son yürüyüşümüzü de yapıp hedefe ulaşıyoruz. Cennet Koyu; komşusu Kabak Koyu’nun belki de ilk zamanları gibi bakir. Ne sahilde ne de ormanlık alanda hiçbir tesis yok. Bölgedeki tek yapılı çevre “Cennet Kamp” alanına ait çadırlar/çadır alanları, küçük wc/banyo ve mutfak/restoran yapıları. Cennet Koyu’nda bir kamp alanında kalmak isterseniz tek seçeneğiniz burası. Kamp alanına ihtiyacım yok derseniz de zaten her yer sizin. Sahilde ve sahille ormanın birleştiği yerde çadır kurmak da mümkün. Cennet Kamp’a kendi çadırınızla gelebileceğiniz gibi oradaki çadırları da kullanabilirsiniz böylece çadır taşıma işinden de kurtulmuş olursunuz. Kamp alanında sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemeği servisi yapılıyor.
Cennet Koyu’nda yapılacaklar belli; ya turkuaz rengi deniz ya da eşsiz doğanın sizi yalnız bırakmayacağı Likya Yolu’nda yürüyüş. Turkuaz rengi denize bazen dalgaların yarattığı beyaz renk de eşlik edebiliyor. İlk geldiğimizde süt liman olan denizin dalgalı, çılgın halini de yaşıyoruz. Artık kim ne yaptı da Poseidon’u kızdırdı bilinmez ama dalgalı denizin eğlencesi de bir başka oluyor!
Sahilde denizin tadını çıkarmak, kitap okumak, dinlenmek dışında daha hareketli olmak isteyenler ise; koyun arkasında yükselip giden Likya Yolu’nu takip ederek kendilerini doğaya ve manzaraya teslim edebilirler. Ertesi gün bu rotayı takip etmek üzere bir ekip yola çıkıyor ama şahsen ben tembellik yapma hakkımı kullanıyorum :) İşte bu yüzden de arkadaşımın kadrajından seçmelerle sizi nelerin beklediğini paylaşıyorum:)
Kamp söz konusu olduğu zaman hep en keyifli zaman dilimlerinden biri olmuştur akşam ve gece benim için. İlk geceyi yakılan büyük kamp ateşi başında müzik eşliğinde geçirirken ikinci gece kumsalda binlerce yıldız eşlik ediyor bize. Denizin kokusu ve dalgaların sesi eşliğinde üç beş yıldız kaymasına tanıklık ederek uyku tulumlarımızın derinliklerinde uykuya dalıyoruz.
Ertesi gün dönüş yoluna geçiyoruz ama deniz hala hırçın. Neyse ki teknelerin çalışmasını engellemiyor ama eşyaları teknelere yüklemek bile biraz zorlu oluyor. Dönüş yolunda rota yine aynı; Kabak Koyu’ndan Faralya Köyü ve orada bizi bekleyen otobüsümüzle İstanbul’a dönüş... Güneşin, denizin ve doğanın tadını çıkarabileceğiniz sakin bir yurtiçi seçeneği olarak Cennet Koyu sizi bekler. Dağ kekiği toplamadan dönmeyin ama:) “Bu yazı iyiydi, acaba Kabak Koyu nasıldı?” diye merak edenleri gezi notlarını okumak üzere böyle alayım! Tadımlık kısa görüntüler ise aşağıdaki videoda. Daha fazla video için YouTube kanalıma da göz atmayı unutmayın:)