Kızıl Şehir Marakeş
En plansız ve ani gezim oluyor Fas. Neredeyse hiçbir şey bilmeden çıkıyorum yola, aklımdaki “O kadar yer gezdim, havaalanından şehir merkezine gidip arkadaşlarımla mı buluşamayacağım!” düşüncesiyle. Ama olabiliyormuş! Bana yardımcı olan Jóse olmasaydı bunu başarmam düşündüğümden çok daha zor olacaktı.
Uçakta veya öncesinde, birileriyle konuşup bir şeyler sormak, beraber hareket etmek çok iyi bir yöntem. Hatta sıcakkanlı İspanyollarla bu çok daha kolay oluyor. Gitmeden önce forumlarda okuduğum bir gezgin tavsiyesiydi bu ve ben de denemeye karar veriyorum. Pasaport kontrolü sırasında önümdeki gruba çat pat İspanyolcamla şehre gideceklerse takside onlara katılabilir miyim diye sorduğumda cevap tam tahmin ettiğim gibi sıcak bir "Síííí sí sí, claro!" oluyor. Havaalanı çıkışında bu grubun önceden konuşmuş olduğu orta yaşlarda bir grupla daha birleşiyoruz, hatta taksi beklerken sonradan bana çok yardımcı olacak Jóse de gruba dahil oluyor. Kalabalık grubumuz ve önceden ayarlamış oldukları taksici ile, müşteri kapma telaşı içindeki diğer taksicilerin arasından sıyrılıp iki taksiye doluşuyoruz ve şehir merkezine doğru yola çıkıyoruz.
Marakeş'te bizi ilk karşılayan yer olan Menara Havaalanı; oldukça modern, yeni bir havaalanı. Camlardaki motifler veya danışma banosunun üzerini kaplayan işlemeli ferforje gibi detaylarla bizi, birazdan içine gireceğimiz Arap kültürüne alıştırmaya çalışıyor gibi... Havaalanından bindiğimiz taksinin bizi bıraktığı yer; Marakeş'in eski kent merkezinin kalbi, Jemaa el-Fnaa meydanı. Bu meydan; araçların, yayaların, bisikletlilerin belirli bir yol olmaksızın her yerden çıkabileceği, tanımsız büyük, boş bir alan. Tabii ki bu meydan; yılan oynatıcıları, kına yapan kadınlar, geleneksel kostümleriyle fotoğraf çektirmek için bekleyen Berberiler, kuru yemiş, sıkma portakal suyu, haşlanmış salyangoz (evet, müslüman mahallesinde salyangoz satılabiliyormuş!) satan seyyar tezgahlarla hiçbir zaman boş değil aslında.
Akşamları; kurulan ve ertesi gün tekrar kurulmak üzere gece toplanan yemek tezgahları, yemek masaları ve sandalyelerle, çeşitli yemek ve baharat kokularıyla, yemeklerden çıkan dumanlarla kocaman bir açık hava lokantasına dönüşüyor Jemaa el-Fnaa Meydanı. Tablonun geri kalanını ise; bu açık hava lokantasına müşteri kapmaya çalışan garsonlar, birbirlerini tanımasalar bile büyük masalarda yan yana yemek yiyen insanlar, dumanlar arasında bir belirip bir kaybolan aşçılar tamamlıyor. Bu meydan; Afrika kıtasının en kalabalık ve yoğun meydanıymış. Hiç şaşırtıcı değil!
İlk kültür şokunu atlattıktan sonra, meydandan dar sokaklara doğru yol arkadaşlarımız olan İspanyol kızların hostelini bulmak için dalıyoruz. Önceden Fas'ta bulunan ve bizden çok daha fazla şey bilen Jóse grubun lideri oluyor. Uğradığımız insan hücumuna karşı nasıl davranması gerektiğini biliyor; insanlarla kısa muhabbetler ediyor, gülümseyip yumuşak başlı bir şekilde yardım istemediğimizi söyleyip teşekkür ediyor. Eski kent merkezi, yani sur içi; dar, isimsiz ve numarasız sokaklarla, caddelerle tam bir labirent. Nereyi aradığınızı sorup, siz istemeseniz dahi peşinize takılan, aradığınız adrese rehberlik yapıp para isteyen birçok çocuk veya yetişkin var. Bu durum, bir çeşit gelir kaynağı. Kızları hostellerine bırakıp beş dakikalık rehberimizle bahşiş konusunda gönülsüz hemfikir olduktan sonra sıradaki görev benim hostelimi bulmak oluyor.
Elimdeki adres ve internette gördüğüm krokinin hafızamda kalan kırıntısıyla hosteli aramaya başlıyoruz fakat yarım saat içinde bunun pek de mümkün olmadığını anlıyoruz. Çalışmayan mobil telefonlarımız yüzünden tek iletişim seçeneğimiz, meydanın bir köşesinde bulunan telefon kulübeleri. Önünde bekleyen ve karaborsa yarı kullanılmış telefon kartları satan birinden aldığımız kartla arkadaşlarıma ulaşıyorum saatler sonra. Benden haber alamayınca artık endişelenmeye başlayan arkadaşlar da aramamla sevinip rahatlıyorlar. Hosteli bulmanın zor olduğunu onlar daha önce deneyimlediği için meydanda bir nokta belirleyip orada buluşma kararı alıyoruz. En sonunda hostele varınca orayı bulmanın imkansız olduğunu anlıyorum. Sokak olarak bahsedilen yer; bir kişinin ancak sığabileceği genişlikte, kısa, çıkmaz bir sokak ve sonunda karanlıklar içinde zar zor görülen hostelimizin kapısı ve ismi…
Marakeş'te küçük ölçekte birçok otel, hostel bulunuyor. Sokakların bir labirent olduğunu düşünürsek özel bir yeri aramak gerçekten bir kabusa dönüşebiliyor. Bu yüzden gezerken gördüğünüz otellere/hostellere girip, nasıl olduklarını kontrol edip kalmaya karar vermek bence çok mantıklı. Aile işletmesi küçük otel ve hostellerin dışında, çok daha lüks ve gösterişli butik oteller de bulunuyor. Orta karar bir yerde kalmayı düşünürseniz 5-10 euro aralığında bile temiz ve düzgün bir yer bulabilirsiniz (genel anlamda, Fas çok ucuz bir ülke).1985'te UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilen, Atlas Dağlarının eteklerine kurulmuş bu şehir; 1960'larda ve 70'lerin başlarında turistler için popüler olmaya başlamış. 'Hippilerin mekkesi' olarak tanımlanan Marakeş; birçok batılı müzisyen, model, yönetmen ve artistin favori mekani haline gelmiş.
Marekeş'i gezmenin en güzel yolu; souk denilen pazara dalıp, renkler, dokular, sesler arasında kaybolmak veya meydandaki o karmaşanın içine dalıp bir parçasına dönüşmek. Pazar; rengarenk dizilmiş terlikler, değişik desenlere boyanmış çanaklar, renkli cam fenerler, deri çantalar, kıyafetlerle adeta cümbüş yeri. Ayrıca genel olarak Fas, deri alışverişi için çok uygun bir yer. Çok çeşitli ve ucuz bir sürü şey bulmak mümkün. Tabii ki pazarlık yapmak unutulmamalı. Fiyatı, ilk söylenenin 3'te 1'ine bile düşürebilirsiniz sıkı bir pazarlıkla. Pazarlık adeta bir ritüel, sosyal iletişim şekli. Bu bağlamda, kapalı çarşıya benzetebiliriz.
Fas'ta renkler ve dokular arasında kaybolmaya hazır olun
Fas'taki çoğu kentte olduğu gibi; Marekeş'de de medina denilen, duvarla çevrili eski kent merkezinin etrafında, sonradan kurulmuş modern yerleşim alanları da bulunuyor. Geniş bulvarları, yeni ve güzel apartmanları, şık dükkanları, cafeleri ile eski kent içindeki hayattan çok daha farklı bir dünya sunuyor.Eski kent merkezinin hemen dışında Marakeş'in modern yüzü
Kuzey Afrika'ya özgü 15'ten fazla kuş türü, çeşmeler ve kaktüs koleksiyonu barındıran Majorelle Botanik Parkı da görülmeye değer bir yer Marakeş'te. Fas'ın Fransa sömürgesi olduğu dönemde, 1924'te Fransız ressam Jacques Majorelle tarafından bir sanat çalışması olarak yapılmış. Majorelle'nin; yerel seramiklerde, eski kerpiç evlerin pencerelerinde görüp fark ettiği ve günümüzde majorelle mavisi olarak tescillenmiş mavi renk hakim bu botanik parka. 1947'de kamuya açılan parkın içinde İslami Sanatlar Müzesi de bulunuyor. Botanik park, 1980'den beri ünlü Fransız modacı Yves Saint Laurent ve işadamı Pierre Bergé'ye ait. 2008'de ölen ünlü modacı Yves Saint Laurent'in külleri de bu parka savrulmuş.
Zaman:
10-17 Şubat 2011
Rota:
Valensiya»Marakeş»Tanaghmeilt»Fes»Şafşavan»Rabat»Marakeş»Valensiya
Kadro:
5 kişi
Ulaşım:
Valensiya-Marakeş: Uçak (Ryanair 15€)
Marakeş ve sonrası: Kiralık araç (6 günlük 230€)
Marakeş-Valensiya: Uçak
1 kişi için uçak bileti dahil tüm harcamalar toplamı: 240€
(Tabii ki bu fiyat İspanya'dan yapılan bir gezi için. Türküye'den yapılacak bir gezide uçak biletlerinin pahalı olması bu bütçeyi etkileyecektir. Ama belirtmem gerekir ki genel olarak yeme-içme ve kalmaya çok fazla para harcamayacağınız bir gezi rotası çünkü Fas ucuz bir ülke, özellikle de Avrupa'ya kıyasla)
* Marakeş'te Jemaa el-Fnaa meydanındaki karmaşaya dahil ol!
* "Souk" denilen pazara dalıp, renkler, dokular, kokular arasında kaybol!
* Deri çanta,sandalet al! (Genelde alışverişe dayalı olmaz gezilerim ama burası alışveriş için harika! Hem ucuz hem de çok orjinal)
* Medina dışına çıkıp Fas'ın modern yüzüyle tanış!
* Ouzoud şelalelerinde 110 metreden akan suyu izle ve dinle!
* Geleneksel Berberi yemeği olan tajin ye!
* Taze naneli yeşil çay iç!
* Fes'te deri işleme veya boyama atölyesine git!
* Şafşavan'ın mavi-beyaz dar sokaklarında huzur içinde kaybol!
* Rabat'ta Kasbah of the Udeyas'ı gez ve Atlas okyanusunu izle!
Benim bu gezide yapamadığım ama sizin yapmanızı tavsiye ettiklerim;
* Atlas okyanusu kıyısındaki Essaouira şehrine gidin!
* Sahara Çölü ile Marakeş arasında terkedilmiş bir yerleşim olan Kasbah Telouet'e gidin!
* Berberi dilinde çölün kapısı anlamına gelen, dünyanın en büyük film südyosundan biri olan Atlas Studios'un bulunduğu ve Game of Thrones da dahil olmak üzere birçok tarihi film çekimlerine ev sahipliği yapmış Ouarzazete'e gidin!
* Sahra çölü olan Erg Chebbi'ye gidin, hatta bedevilerin düzenlediği birkaç günlük çöl turlarına katılın!