İstanbul’un Uzaklardaki Kardeşi: Lizbon
Denize çıkan sokaklardan mıdır, tramvaylardan mıdır, Boğaziçi’ni andıran Tejo Nehri’nden midir nedir, sanki 4200 km uzakta değilim de tam da evimdeyim Lizbon’da. Çoğu yerde kendimi Kadıköy veya Karaköy’ün ara sokaklarında geziyor veya Boğaziçi’ni izliyor gibi hissediyorum.
Yedi Tepeli Şehir Lizbon
Lizbon da tıpkı İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu bir şehir. Bu tepelik yerleşimleri; bolca merdiven, füniküler ve tramvay hattı birbirine bağlıyor. İşte bu yüzdendir ki şehri gezerken bol bol merdiven inip çıkacaksınız, bacaklara kuvvet!
Taksim veya Moda’daki nostaljik tramvaylar gibi şirin mi şirin sarı tramvaylar dar sokaklardan kıvrılarak geçiyor gün boyu. Üstü tramvay telleriyle örülü Lizbon sokaklarında, kampana sesi hiç eksik olmuyor.
İspanya’da doğup Portekiz’de okyanusa kavuşan Tagus veya Portekizce ismiyle Tejo Nehri, bu kavuşma öncesinde geniş bir havza oluşturuyor. Lizbon işte bu geniş nehir kıyısına kurulmuş bir şehir. Neredeyse Boğaziçi genişliğindeki bu nehir havzası, köprü ve karşı yerleşim İstanbul’u anımsatıyor. Lizbon koşullarında bu karşı yerleşim; Almada adında başka bir şehir aslında. Gezilecek yerleri anlatırken buradan da bahsedeceğim, zamanınız varsa bu bölgedeki harika plajlara da gidin derim.
Neredeyse kıyısına kurulduğu Atlantik Okyanusu ve Portekizli kaşifler
sayesinde bir zamanların en büyük ticaret merkezlerinden biri olan Lizbon, 1755
yılındaki büyük depremle neredeyse tamamen yerle bir olmuş. Deprem sonrası
gücünü büyük ölçüde kaybeden ve yüzyıllardır sessizliğe bürünen şehir, üzerindeki
ölü toprağını atıp sahnelere geri döndü ve Avrupa’nın en gözde turistik
şehirlerinden biri oldu günümüzde. Yıllar sonra Lizbon’a tekrar geldiğimde
şehirdeki en belirgin değişikliğin turist sayısındaki bu ciddi artış ve
hareketlenen inşaat sektörü olduğunu gözlemledim. Belki de bu talebi karşılamak
içindir, kent merkezindeki atıl durumda bulunan eski binalar restore edilmekte.
Kent merkezinde bile inşaat vinçleri görmek mümkün artık Lizbon’da.
* Portekiz ile ilgili daha fazla tarihsel ve kültürel bilgi isterseniz şu
yazımı da okuyabilirsiniz:
Lizbon’da Şehiriçi Ulaşım
Lizbon tarihi kent merkezi haritalarda büyük görünse de yürürken
anlıyorum ki aslında mesafeler oldukça yakın. Yürüyerek her yere gitmek mümkün
ama tepelere kurulmuş bir şehir olduğu için bolca merdivenle karşılaşıyorum. Peki
tek seçenek yürümek mi? Tabii ki değil; metro, asansör, füniküler, tramvay,
mini otobüs hatta tuk-tuk bu noktada devreye giriyor ve şehri birbirine bağlıyor.
Toplu taşıma araçları için (tuk-tuk hariç) metro istasyonlarındaki
makinelerden “viva viagem” kartı alabilirsiniz. Yapacağınız yolculuk sayısına
göre kartınıza en az 3€ yükleme yapıp kullanabilirsiniz (tek yolculuk 1,40€).
Kartınıza tekrar para yüklerken işleminizi “zapping” bölümünü seçerek yapmayı
unutmayın, böylece Lizbon’da en ekonomik şekilde gezmiş olacaksınız.
Metroyu, tramvayı, otobüsü anladık ama tuk-tuk da ne? derseniz onu da
hemen anlatayım. Lizbon’da çok yaygın olan, üç tekerlekli, genellikle elektrikle
çalışan, sürücüsü haricinde 6 yolcu taşıyan sevimli araçlar tuk-tuk’lar. Özellikle
turistlerin şehri keşfederken tercih ettikleri bu araçlarla; yerel rehberler
eşliğinde bir saatlik veya daha uzun turla Lizbon’u, hatta Belem’i gezebilirsiniz.
Kendisi de eski bir tuk-tuk şoförü/rehberi olan arkadaşım Nuno’nun arkadaşı Tiago
ile yaptığımız Alfama’daki kısa tur çok keyifliydi açıkçası. Siz de Lizbon’u
eğlenceli bir tuk-tuk rehberi ile gezmek isterseniz benimle iletişime geçebilirsiniz,
tanıdığım çok eğlenceli bir rehber var!
Bir Lizbon Klasiği: Seyir Terasları
Bence Lizbon’da olup da İstanbul’da olmayan (ve olması gereken) en
önemli şeylerden biri; şehrin her tepesinde veya yüksek noktasında yer alan,
şehrin tüm güzelliğini görebileceğiniz, harika gün batımlarını
izleyebileceğiniz seyir terasları. Lizbon’da gezerken bir tabelada “miradouro”
kelimesini görürseniz hiç tereddüt etmeden gidin, sizi güzel bir manzara
bekliyor demektir. Hem yerel insanlar hem de turistler tarafından gündüz-gece
yoğun olarak kullanılan bu alanlardan bence en güzelleri şunlar;
Miradouro De Santa Luzia: Alfama bölgesinde yer alan bu seyir terası, azulejos
kaplı oturma birimleri ve küçük parkıyla sevimli bir mekan. Çok merkezi bir
yerde, yani kesinlikle önünden geçeceksinizdir.
Miradouro Das Portas Do Sol: Yine Alfama bölgesinde yer alan bu teras,
tipik Lizbon fotoğraflarının çekildiği yerlerden biri. Çok merkezi olan ve
güzel bir kent manzarası sunan bu terasın da önünden geçmeniz kuvvetle muhtemel.
Miradouro
Da Graca: Ağaçların gölgesinde güzel bir manzara ve gün batımı için ideal
yerlerden biri. Bir kilisenin bahçesinde yer alan bu seyir terasına gitmişken kilisenin içine girmeyi de ihmal etmeyin çünkü çok güzel azulejos yani seramikler bulunuyor binanın içinde.
Miradouro Da Nossa
Senhora Do Monte: En panaromik şehir manzarasına ve en güzel gün batımına
kavuşacağınız seyir terası burası. Portekizli arkadaşlarımın favorisi olan bu
terastan, akşam Lizbon manzarası da çok güzel. Ama belirtmek gerekir ki en rüzgarlı
yer de burası yani üzerinize bir şeyler almayı unutmayın.
Miradouro De S.Pedro De Alcantara: Merkezden yani Bairro Alto bölgesinden
yukarıya yürüyerek ulaşacağınız bu seyir terası geniş parkıyla ve şehre dair diğerlerinden
farklı perspektifiyle güzel bir mekan. Şehrin ışıklı halini de görmek için
akşam da gitmenizi öneririm.
Miradouro De Santa Katarina: Çok merkezi bir bölge olan Chiado’da bulunan
bu seyir terası, Lizbonlu gençler ve turistler tarafından oldukça yoğun kullanılıyor. Gün
batımına yakın iyice kalabalıklaşan mekanda, canlı müzik yapan Brezilyalılar ve
kalabalık eşliğinde keyifli zaman geçirebilirsiniz.Lizbon’da
Gezilecek Yerler
Lizbon’da gezilecek yerleri 4 kısma ayırıp aktarmanın daha iyi olacağını
düşünüyorum. İlk bölge benim de kaldığım Chiado ve Bairro Alto bölgelerini
kapsayan kısım.
1. Chiado
ve Bairro Alto Bölgesi
Çok merkezi konumdaki bu
iki mahalleden Chiado’yu bohem, Bairro Alto’yu ise daha alternatif olarak
tanımlayabilirim. 1988 tarihinde yaşanan büyük yangın sonrası neredeyse tamamı
yanan Chiado bölgesi yeniden inşa edilmiş ve günümüzde şık cafeleriyle, güzel
meydanlarıyla meşhur, her daim kalabalık bir bölge. Bairro Alto ise gece
hayatının nabzını tutan, barlarıyla cafeleriyle meşhur.
Chiado bölgesinin şık cafelerinden en güzeli kuşkusuz şehrin en eski ve
en meşhur cafelerinden biri olan “A Brasileira”. Chiado metro çıkışındaki küçük
meydana bakan cafe; gerek girişindeki gerekse iç mekanındaki süslemeleri ile
hemen dikkatinizi çekecektir. Bulunduğu trafiğe kapalı cadde Rua Garrett ise kaldırımları,
müzisyenleriyle her geçişimde çok keyif aldığım bir sokak.
Yine Rua Garrett caddesi üzerinde bulunan dünyanın en eski kitapçısı
olan Livraria Bertrand’a da uğramanızı öneririm. Dış cephesi azulejos
seramikleriyle kaplı kitapçının iç mekanı yalın ve gösterişsiz olsa da oldukça
büyük.
Portekiz ve tatlı deyince herkesin ilk aklına gelen “pasteis de nata”dır.
Aslen Belem’deki manastır rahipleri tarafından icat edilen ve oradaki bir
pastanede uzun kuyruklar sonrası ulaşabileceğiniz tatlının çok güzel bir
örneğini (belki de daha iyisini) Lizbon merkezinde de bulmanız mümkün. Rua do
Loreto caddesindeki “Manteigaria”da bu tatlının tadına bakabilir veya sevimli
paketleriyle alıp, başka yerde yiyebilirsiniz.
Yine bu caddeden devam ettiğinizde bu bölgede en çok ilgi gören
yerlerden biri olan Bica fünikülerine ulaşırsınız. Bu füniküler hattının varış
noktasında gece veya gündüz farketmeksizin bolca insan göreceksiniz. Gündüz
fotoğraf çekmekle meşgul kalabalığın yerini akşamları içkilerini alıp
merdivenlerde sosyalleşen gençler alıyor. Bu füniküler hattını takip edip
başlangıç noktasına da bir göz atmanızı öneririm. Küçük sevimli bir meydanın
yanında yükselen raylar ve kampana sesi eşliğinde sefere başlayan füniküler
manzarası görülmeye değer.
Şehrin en eski ve en popüler füniküleri olan Gloria’yı görmek için Rua
da Misericordia caddesinin iki yanına dizili rengarenk evleri izleyerek
Lizbon’un yedi tepesinden birine doğru yürüyüşe çıkabilirsiniz. Sevimli sarı
fünikülerin caddeden kayarak kayboluşunu izledikten sonra yukarıda bahsettiğim
seyir teraslarından biri olan S.Pedro Alcantara’da soluklanabilirsiniz.
Bu bölgede gitmenizi önereceğim cafe ve restoranlardan şimdilik
bahsetmiyorum. Çünkü restoran önerilerinin yanında Portekiz mutfağıyla ilgili
bilgilerin de yer alacağı ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum, beklemede kalın ;)
2.Baixa
Bölgesi
Büyük Lizbon depremi sonrası büyük dalgalar altında kalan bu bölge,
yeniden yapılandırılırken gridal (birbirini dik kesen) geniş sokaklar şeklinde
planlanmış. Günümüzde şık mağazalarıyla, restoranlarıyla şehrin en hareketli
noktalarından biri bu bölge.
Ortaçağdan beri Lizbon’un ana meydanı olan Rossio Meydanı’ndan bölgeyi
keşfe başlayabilirsiniz. Ulusal tiyatro binasının da bulunduğu bu geniş meydan,
Portekiz’in tipik mozaik kaplama kaldırımlarının ilk uygulandığı yer.
* Bir sanat eseri olan kaldırımlar ve diğer sokak sanatı örnekleri için şu
yazımı da okumayı unutmayın:
Bu meydandan ayrılmadan, meydanın arkasında kalan ve meşhur Portekiz
içkisi “ginjinha”yı tadabileceğiniz “A Ginjinha” dükkanına uğrayıp ayaküstü
minik bir shot içmeyi unutmayın. Bir çeşit vişne likörü olan bu tatlı içki,
özellikle Lizbon ve Obidos şehirlerinin yerel içkisi.
Baixa sokaklarında yürürken birden karşınıza neo-gotik tarzda, devasa,
demir bir asansör çıkacaktır. 1900’lü yılların başında, şehrin üst ve alt
noktasını bağlamak için yapılan Santa Justa asansörü, günümüzde şehrin çok turistik bir
noktası. Asansörle yukarı çıkıp Lizbon’u bir de bu noktadan izleyebilirsiniz.
Trafiğe kapalı, iki taraflı uluslararası markaların mağazalarının, cafe
ve restoranların dizildiği, sokak sanatçıları ve turistlerle dolu Rua Augusta caddesi
gezmek için keyifli sokaklardan başka biri bu bölgede. Sokağın sonuna doğru
görülen Rua Augusta kemeri (tak) ise bana Lizbon’da olduğumu hissettiren
görsellerden biri. Büyük depremden sonra şehrin yeniden inşasını anma amaçlı
yapılan bu taka asansörle çıkıp seyir terasından meydan ve nehir manzarasını
izleyebilirsiniz.
Kemerden geçip varılan Praça do Comercio meydanı, ticaret gemilerinin
mallarını boşalttıkları, bir çeşit şehre giriş kapısıymış. Lizbon’un Tejo nehri
ve ticaretle olan ilişkisini en güzel anlatan yer burası bence; meydanın üç
tarafını binalar sararken bir tarafı nehirde son buluyor. Binalar ve meydan,
nehirden gelenleri ihtişamla karşılar ve kucaklar gibi.
Buradan, artık iyice yaklaştığımız Alfama bölgesine geçebiliriz. Ama
öncesinde önünden geçeceğimiz, cephesi küçük piramit şeklinde taşlarla
kaplı, Portekiz’in en meşhur yazarlarından Jose Saramago’nun vakıf binasının
önünde biraz durmak gerek. Binanın önündeki küçük zeytin ağacı aslında 2010
yılında ölen Nobel ödüllü yazarın mezarı. Ölümünden bir yıl sonra külleri
memleketinden getirilip bu ağacın altına gömülmüş.
3.Alfama Bölgesi Lizbon’da büyük deprem sonrası yıkılmadan kalan tek yerleşim Alfama
bölgesi. Lizbon’un bu en eski yerleşimi, aslında sur dışında kalan ve gelir
düzeyi düşük insanların yaşadığı bir bölgeymiş. Zamanla şehir önemli bir limana
dönüşse de bu niteliği değişmemiş ve bu sefer de liman işçilerinin yaşadığı
bölge olmuş.
Rengarenk evlerin, labirent gibi sokaklarla birbirine bağlandığı Alfama,
günümüzün en popüler yerlerinden. Birçok turist gibi tramvayla bölgeyi
keşfetmek isterseniz 28 numaralı tramway doğru seçim olacaktır. Ama bence Alfama’yı
gezmenin en güzel yolu, dar sokaklarında kaybolmak. Kaybolmaktan korkmayın,
çünkü size yolu gösterecek bir merdiven, binanın cephesinden göz kırpan renkli
bir seramik veya pencerede dalgalanan bir çamaşır mutlaka olacaktır.
UNESCO tarafından 2011 yılında kültür mirası ilan edilen, Portekiz’in
ulusal müziği “fado”yu dinlemek için doğru yerdeyiz Alfama’da. En az 200 yıldır
şehrin ve kültürün bir parçası olan fado, sadece bir müzik olmaktan fazlası.
Portekizce kader anlamındaki fado’nun konusu hayata dair herşey olabilir ama
değişmeyen şey; melonkolik melodilere eşlik eden Portekiz gitarı. Fado hakkında
daha fazla bilgiye ulaşabileceğiniz en doğru yer; bu bölgede yer alan Fado Müzesi.
Konserlerin de yapıldığı müzede fado dinlemek için konser programlarını
internetten kontrol etmekte fayda var. Bölgede bolca yer alan fado evlerinde
fado dinleyip akşam yemeği yemek de başka bir seçenek ama bir turist tuzağına
dönüşme potansiyeli yüksek bir mevzu. Fado dinlemek için en iyi yerlerden biri,
yerel arkadaşlarımın önerisi “A Baiuca”.
Bu bölgede ilginizi çekebilecek başka bir yerse; her salı ve cumartesi
kurulan büyük bit pazarı “Feria da Ladra”. Eski-yeni her çeşit şeyi
bulabileceğiniz bu pazara göz atmak eğlenceli olabilir.
4. Belem Bölgesi
Lizbon’un en turistik bölgesinden biri Belem. Lizbon kent merkezinin
biraz dışında yer alsa da ulaşımı rahat ve yakın. Portekiz başkanının resmi
sarayı olan ve pembe rengiyle oldukça sevimli duran Belem Sarayı’nın yanı sıra,
önemli tarihi ve modern binaların bulunduğu Belem’e yarım gün veya tam gününüzü
ayırabilirsiniz.
Oymaları ve süslemeleriyle ihtişamlı Jerenimos Manastırı, Belem’de
gidilecek yerlerin başında yer alıyor. Meşhur Portekizli kaşif Vasco da Gama,
efsanevi Hindistan seferine çıkmadan önce son gecesini bu manastırda geçirmiş
ve ölümünden sonra da yine buraya gömülmüş. Manastırın içinde meşhur kaşifin mezarını
görebilirsiniz.
Bu manastırdan sonra nehir kıyısına gitmeden önce yakınlardaki Pastais
de Belem’e uğrayıp meşhur Portekiz tatlısı pasteis de nata’yı tadabilirsiniz.
18. yüzyıldan önce Jerenimos Manastırı’ndaki rahipler tarafından icat edilen bu
tatlı, aslında elde kalan malzemelerin ziyan edilmemesiyle ortaya çıkmış. O
dönemde yumurta akları kıyafet kolalamak için kullanıldığından ellerinde kalan
yumurta sarılarıyla bu pastayı yapan rahipler, daha sonra gelir sağlaması
amacıyla bunları yakınlardaki şeker rafinerisine satmaya başlamışlar.
1834’te manastırın kapatılmasıyla bu tatlının tarifi şeker rafinerisine
satılmış. Üç yıl sonra, 1837’de açılan ve orjinal tarifi sır gibi saklayan bu
pastane; önünde uzun kuyrukların oluştuğu biraz önce belirttiğim Pastais de
Belem pastanesi.
Nehir kıyısında, büyük bir meydanda nehri selamlar gibi yükselen
Keşifler Anıtı, Lizbon’un en sembolik yapılarından biri. Portekizli kaşiflerin
keşiflerini onurlandırmak için yapılan bu anıtta tarihte yer almış önemli bir
çok figür yer alıyor.
Nehir kıyısında başka bir sembol yapı da UNESCO Dünya Mirası listesindeki
Belem Kulesi. Lizbon’a girişte şehri korumak amacıyla 16.yüzyılda nehrin
ortasına yapılan bu yapı, 1755 depremi sonrası yatağı değiştirilen nehir
nedeniyle artık kıyıda yer alıyor.
Tarihi yapıların dışında ziyaret etmenizi tavsiye edeceğim modern
yapılar da var Belem’de. Sanat, Mimarlık ve Teknoloji Müzesi MAAT; beyaz
seramiklerle kaplı sıradışı formuyla dikkat çeken ve en azından terasına çıkıp
Tejo Nehri manzarasını izlemeniz gereken bir yapı bence. Bu modern yapının
yanında turuncu tuğlalarıyla dikkat çeken güzel bina ise restore edilip elektrik
müzesine dönüştürülen eski elektrik santrali.
Daha Daha Nereleri Gezmeli?Genelde eski kent merkezinde olan yukarıda bahsettiğim yerler haricinde,
biraz daha şehrin dışında kalan ama gidip görülesi yerlerden de bahsetmezsem
içim rahat etmez :) Haritada şehir dışındaymış gibi görünen ama otobüsle 15 dakikada
varacağınız Ulusal Seramik Müzesi (Museu Nacional do Azulejos) Lizbon ve
Portekiz’in önemli bir kültürel ve sanatsal imgesi olan azulejos hakkında detaylı
bilgi alabileceğiniz, seramiklere daha da hayran kalacağınız en doğru yer.
Azulejos konusunda detaylı bir yazı yazacağım için şimdilik bu kadarla
bırakıyorum, takipte kalın!
1800’lü yılların Lizbon’unda önemli bir üretim kompleksi olan fabrika
alanı, 2008’de LX Factory olarak yeniden canlanmış ve bu sefer sanat üretmeye
başlamış. Endüstriyel alan içerisinde; modadan kitaba, mobilyadan çağdaş
tasarıma her şeyi bulmak mümkün. Restoran ve cafeleriyle, her bina cephesini
kaplayan duvar resimleriyle çok farklı ve keyifli bir yer. Lizbon gezinizi,
gündüz veya gece olsun LX Factory’e uğramadan sonlandırmayın.
Bu eski endüstriyel yapı kompleksinin ruhunu çok iyi yansıtan ve sadece
Portekiz’in değil dünyanın en güzel (ve bence en farklı) kitapçısı olarak
tanımlanan Ler Devagar’a uğramayı da unutmayın. Eski bir matbaa olan dükkanda,
tarihi basım makinesi de olduğu gibi korunmuş, hatta bazen çalıştırılıyormuş. Şimdiye kadar gördüğüm en güzel kitapçılar hep Portekiz'de. Modern kitapçı olarak burası listemin ilk sırasında, tarihi kitapçı olarak da Porto'daki ihtişamlı Livraria Lello.
Lizbon’daki süreniz çok da kısıtlı değilse sıradışı bir gezi güzergahı
olarak Prazeres Mezarlığı’na gitmenizi de öneririm. Birçok ünlü Portekizli’nin gömüldüğü
bu mezarlık; Lizbon’u 1833 yılında vuran kolera salgını sonrasında çok sayıdaki
ölümler için yapılmış. Açıkçası, Milano’daki mezarlık hala listemin ilk
sırasını korumakta ama burası da kendi ölçeğinde farklı ve görülmeye değer
bir yer.
Dönüş yolunda dünyevi güzelliklere tekrar odaklanmak isterseniz,
mezarlık yakınlarında bulunan, çok keyifli ve güzel bir park olan “Jardim da
Estrela”da Lizbon güneşinin tadını çıkarabilirsiniz.
Bu şiir gibi şehirde hala zamanınız varsa sizi biraz
daha uzaklara, Tejo Nehri’nin karşı kıyısına sürüklüyorum. Atlas Okyanusu’nda
yüzmeye ne dersiniz? Havaların yeni ısındığı mayısta Lizbon için henüz deniz sezonu
açılmış değil ama gün batımlarının sezonu yok! Gün batımlarını, Lizbon’un farklı
seyir teraslarında kovaladığımız Portekizli arkadaşlarım son gün batımını Atlas
Okyanusu’na nazır uygun görüyorlar.
Lizbon’un 25 km güneyinde yer alan ve yaklaşık yarım saatlik bir
yolculukla varacağınız Costa da Caparica sahili; 15 km boyunca uzanan, altın
rengi kumlarla kaplı harika bir plaj. Mayıs başında bile boş olmayan bu uçsuz
bucaksız sahilin yazın nasıl keyifli olacağını tahmin edebiliyorum!
Lizbon'a yine 25 km mesafede bulunan ve gitmenizi önereceğim başka bir yer de rengarenk saraylarıyla masaldan fırlamış gibi duran Sintra. Sintra'ya Lizbon'dan nasıl gideceğinize, nereleri gezeceğinize dair detaylı bilgi için Sintra Gezi Rehberi yazısını da okumayı unutmayın!
Lizbon’da gitmenizi önereceğim yerler bazı eksikler olsa da bu kadar
(yazıyı daha fazla uzatırsam baygınlık geçirmenizden korkuyorum). Bu kadar okuyup emek edenlere son bir
güzellik yapıyorum ve yukarıda bahsettiğim yerlerin hepsini işaretlediğim google
maps haritasını da ekliyorum. Bu kadar detay, bilgi, hatta haritanız bile varken
bence bilet alıp gitmek işin en kolay kısmı artık:). Şimdiden bol güneşli, bol keyifli Lizbon
gezisi diliyorum sizlere.
Benim ikinci Portekiz maceram burada son buluyor. Portekiz’e ilk gelişim
tam yedi yıl önceydi ve iki hafta süresince kuzeyden güneye birçok şehri gezme
fırsatım olmuştu. Gezdiğim her şehri çok sevmiştim ama Lizbon, İstanbul’un
uzaklardaki küçük kardeşi gibi daha bir tanıdık, daha bir sıcak gelmişti bana. Yıllar
öncesinden aklımda ve kalbimde kalanları tam da bıraktığım gibi buldum
Lizbon’da. Bir kez daha hayran kaldım şehre. Bir kez daha kalbim Lizbon’da
kaldı...
Zaman: 30 Nisan -7 Mayıs 2018
Rota: İstanbul»Madrid»Lizbon
Kadro: Ben, bizzat, kendim:)
Ulaşım:
İstanbul-Madrid: Uçak
Madrid-Lizbon: Otobüs
Lizbon-Madrid: Otobüs
Konaklama: Lizbon Old Town Hostel (çok merkezi yerde bulunan ve temiz, düzgün bu hostel'i önerebilirim).