Tuna Nehri'nin Can Verdiği Şehir Budapeşte
Uçak, Budapeşte'nin üzerinden hava alanına doğru alçalırken, o kalabalık kent dokusunun içerisinden sıyrılarak bizi ilk karşılayan ve adeta hoş geldin diyen parlamento binası oluyor. Tuna Nehri'nin ayırdığı Buda ve Pest'i birbirine kavuşturma görevini üstlenen köprülerle havadan bile muhteşem görünüyor Budapeşte! Öyle görünüyor ki kenti muhteşem bulan ilk kişi ben değilim; 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine eklenmiş Budapeşte.
Havaalanından Şehre Ulaşım ve Para Birimi
Macaristan, Avrupa Birliği'nde olmasına rağmen euro kullanmayan ülkelerden (ki bu konuyu pek dert etmiyorlar aslında). Dolayısıyla, geziniz boyunca kullanacağınız para birimi Macar Forinti (HUF). İlk tüyo geliyor; hava alanı ve büyük tren istasyonlarında parayı düşük kurdan bozduruyorlar. Bu yüzden ülkeye iner inmez şehir merkezine gidecek kadar para bozdurmakta ve sonrasında gördüğünüz döviz bürolarından kurları kontrol ederek para bozdurmakta yarar var. Hava alanında yer alan turist info'ya giderek hem kalacağınız yere nasıl ulaşacağınıza dair bilgi, hem de toplu taşıma için bilet alabilirsiniz. Şehir merkezinde yer alan hostelime ulaşmak için otobüs (200E hattı) ve metro (Line 3) aktarmalı biletlerimi alarak yola çıkıyorum (530 HUF yani ~2€). Yaklaşık 45 dakika süren yolculuk sonrası şehir merkezine varıyorum.
Budapeşte'de Gezilecek Yerler
Budapeşte yürümeye çok müsait bir şehir, her yere yürüyerek çok rahat gidebilirsiniz. Ama ben yürümekten hoşlanmam derseniz; "hop on hop off " denilen ve farklı rotalarda birinden inip diğerine binebileceğiniz otobüslere bilet alabilirsiniz. Bu biletlerin geçerlilik süresi 48 saat oluyor. Bu biletler ayrıca; Tuna Nehri'nde bot turu ve bence Budapeşte'nin gitmeden olmazlarından termal havuzlardan birine girişi de içeriyor. Bu otobüs turlarını düzenleyen farklı firmalar var ve turistik yerlerde bilet satan görevliler oluyor. Onlardan biletin içeriği hakkında detaylı bilgi alıp kafanıza yatan bir tanesinden bilet alabilirsiniz.
Hostel'e vardıktan sonra geleneği bozmayarak; çantamı bırakır bırakmaz şehir keşfine başlıyorum. İlk öğleden sonrasını haritasız, pek de bilinçli olmadan nerede ne varmış diye gezerek geçiriyorum. Bir bakmışım kendimi Tuna kıyısında, meşhur Chain Bridge'de buluyorum, bir bakmışım parlamento binasının önünde... Tuna kıyısında, tüm heybetiyle yükselen ve 1904 yılında tamamlanmış olan Parlamento Binası hala Budapeşte'nin en yüksek binası. Tüm gotik detayları ve sivri kuleleriyle insanı gerçekten çok etkiliyor. İsterseniz binanın içini de gezebilirsiniz. 45 dakikalık, rehberli turlara katılmayı düşünenler bilet ücretlerine buradan ulaşabilir.
Parlamento binasının bir de akşam nasıl göründüğünü gözlemlemek için biraz oyalanarak güneşin batışını bekliyorum. İlk molamı Parlamento binasının önündeki Tuna'ya nazır banklarda veriyorum. Hafif bir rüzgar eşliğinde karşımdaki Buda'yı ve nehri izliyorum arada manzaraya dahil olan botlarla beraber. Yüzümdeki hafif rüzgardan mı, suya sıfır olmamdan mı nedir, kendimi boğazda gibi hissediyorum ve düşünüyorum; bizim boğazımız var, onlarınsa Tuna kıyısı...
Bu moladan sonra, Chain Bridge'den karşıya geçmek için köprüye doğru kıyıdan yürüyorum. Saat 7 civarı ve insanlar nehir kıyısına toplanmaya başlamış bile. Nehir kıyısında pek fazla tesis yok ama Macarlar; banklarda, kaldırımlarda oturarak karşısındaki müthiş manzaranın keyfini çıkartarak sosyalleşiyor veya akşam sporlarını yapıyorlar koşarak, bisiklete binerek. Ayrıca belirtmeliyim ki Budapeşte'deki bisiklet kullanımı dikkatimi çeken bir detay. Şehirde bisikletle gezen çok insan var ve ben de çok özeniyorum bu duruma!
Biraz yürüdükten sonra karşıma nehir kıyısına dağılmış, demirden yapılmış ayakkabılar çıkıyor. Bu ayakkabılar aslında bir anıt. "Shoes on Danube Bank" anıtı; II.Dünya Savaşı sırasında Macar Nazi partisi "Arrow Cross" tarafından öldürülen Yahudiler anısına, yönetmen Can Togay tarafından tasarlanmış ve heykeltraş Gyula Pauer tarafından yapılmış. Bedenleri taşıma görevini Tuna Nehri'ne biçen askerler, kurşuna dizecekleri Yahudileri nehir kıyısına getirirlermiş ve öldürmeden önce ayakkabılarını çıkartmalarını isterlermiş. Çünkü savaş döneminde her şey çok kıymetliymiş, özellikle de ayakkabılar... Böylece öldürülen Yahudilerden geriye sadece ayakkabıları kalırmış. Bu yaşanmışlığı öğrendikten sonra bu anıt gerçekten çok çarpıcı geliyor insana. Ve bence bu anıtı bir sanat eserine dönüştüren de bu; çok yalın, net bir şekilde size hissettirmek istediği hissi yaratması ve bir ayakkabıyla bile sizi düşüncelere boğabilesi. Bu ayakkabı heykellerinin yanında, üzerine bir şeyler yazılmış taşlar bulunuyor. Yahudiler, mezarlarına bizim yaptığımız gibi çiçek bırakmak yerine taş bırakırlarmış. Çiçek; solana kadar, geçici bir süre varlığını sürdürürken taş her daim orada bulunacak mantığıyla. Bunu Yahudi mezarlıklarında ve anıtlarında sıkça göreceksiniz hem Budapeşte'de hem de Prag'ta.
Bu hüzünlü aradan sonra pırıl pırıl, şık gece elbisesini giyen Chain Bridge'e varıyorum. 1849 yılında açılan bu köprü; Buda ve Pest'i birbirine bağlayan ilk köprü. Bu köprüyü geçince karşınıza Buda tepesi çıkıyor. Sol taraftan merdivenleri kullanarak veya finükiler ile yukarı çıkıp harika bir Pest manzarasına ulaşabilirsiniz. Ama ben şimdilik Buda tepesine değil, sağdan, sahilden devam ederek tam parlamento binasının karşına geçip o heybetli binayı bir de ışıklandırmalarıyla karşı kıyıdan izleme hedefindeyim. Budapeşte, aynı yerleri hem gündüz hem de gece görmeniz gereken şehirlerden. Parlemento binası buna örnek mesela; Tuna'ya aks eden ışıklarıyla parlemento binası kesinlikle kaçırılmaması gerekenlerden Budapeşte'de.
İkinci günü Kale bölgesine ayırıyorum. Yürüyerek Buda tepesinin sol ucundan başlıyorum tura. Ama Buda'ya geçmeden önce yolumun üstündeki Central Market Hall'a uğruyorum. Burası büyük bir sebze hali. Çeşit çeşit yiyecekler, meyveler, sebzeler, et çeşitlerinin yanında üst katta dantel işleri ve hediyelik eşyalar da bulabileceğiniz bir yer. Genellikle böyle halleri gezmeyi seviyorum. Bana yerel, kurgudan uzak geliyor ama burası biraz turistik açıkça söylemem gerekirse. Fakat yine de görülmeye değer.
Tuna Nehri boyunca dizilmiş köprülerden bir başkasını kullanarak karşı kıyıya, Buda'ya geçiyorum. Karşımdaki Gellert Tepesi'ndeki özgürlük anıtı gözüme çarpıyor ilk ve rotamı belirliyor; önce özgürlük anıtına doğru tepeye çıkmak ve doğuya doğru ilerleyerek Royal Palace, Matthias Church ve Fishermen's Bastion'a varmak. Tepeye çıkış yolunda önüme önce içerisinde şapel bulunan bir mağara çıkıyor. Burada fazla oyalanmadan yoluma devam ediyorum. Güzel bir park içinden yukarı doğru çıkış biraz zorlu oluyor ama yer yer konumlanmış seyir terasları hem biraz soluklanmak hem de bir düzlüğe yayılmış olan Pest'i izlemek için güzel noktalar. Kale bölgesi turist trafiğinin bol olduğu bir bölge ve başlıca görülecek yerler; Royal Palace, Fishermen's Bastion, Matthias Church ve şarap tadımı isterseniz bu listeye ekleyebileceğim Faust Şarap Mahseni. Ayrıca Buda Hill Labyrinth diye geçen ve bence biraz turist tuzağından ibaret bir yer bulunmakta. Tarih boyunca farklı amaçlar için kullanılmış bu yeraltı tünelleri, biraz karışık olan planı sebebiyle labirent olarak adlandırılmış. Bunun dışında Matthias Kilisesinin hemen yanındaki Hilton Otel'in arkasında bulunan küçük bir demir kapıdan otelin etrafını çevirdiği, 13.yüzyıldan kalma manastır kalıntılarına ulaşabilirsiniz. Ayrıca burada yaz aylarında tiyatro da yapılıyormuş, bir göz atmanızda fayda var.
Gün boyu süren bol yürüyüşlü turumu tamamlayıp hostele dönüyorum ve biraz dinlendikten sonra Valencia'dayken beraber proje yaptığımız Macar arkadaşlarımdan biri olan Nora ile buluşuyorum. Yerel insanlarla olmanın güzel yani; sizi belki de hiç bilmeyeceğiniz, gitmeyeceğiniz yerlere götürmeleri. Budapeşte'de son 10 yıldır moda olan ruin barlardan birine gitmek istediğimi söyleyince beni turistik olmayan, kendi favorisine götürüyor Nora. "Anker't" eski, kullanılmayan büyük bir binanın iç avlusundan ve konserlerin yapıldığı iç mekandan oluşuyor. Bir festival kapsamında konserin verileceği mekan, zaman ilerledikçe kalabalıklaşıyor. Mütevazi, bahçe ışıkları altında güzel havanın tadını çıkartabileceğiniz bir yer. Budapeşte'de görmeniz gereken bu harabe barların listesini yapmak gerekirse; Bu modayı başlatan ve kesinlikle hem gece hem gündüz (özellikle pazar sabahı çünkü yerel bir market kuruluyor ve ortalık adeta şenlik alanına dönüyor) görmeniz gereken Szimpla Kert başta olmak üzere; Fogas Haz, Instant, Kuplung, Mazel Tov, Dürer Kert en popüler ruin barlar arasında. Konu barlara, eğlence mekanlarına gelmişken, şehrin eğlence hayatının kalbi olan Jewish District'te yer alan Lampas Bar da tavsiye edeceğim yerler arasında. Hem mekan hem de müzikler çok güzel (sözüm jazz sevenlere).
Budapeşte'de 118 tane kaplıca/sıcak su kaynağı bulunmakta ve bu kaynaklar şehirdeki 15 termal havuza her gün litrelerce su sağlamakta. Osmanlı hakimiyetinden anı olarak kalan bu kültür, bizim hamam kültürümüzden biraz daha farklı olsa da kesinlikle deneyimlemenizi tavsiye ederim. Açık havada termal havuz keyfini ilk defa İspanya'nın kuzey batısındaki Galicia bölgesinde bir aralık günü deneyimlemiştim ve çok hoşum gitmişti. Bu sefer baharda Budapeşte'de yapma . Bunu; aralık ayında İspanya'nın kuzeybatısında Galicia'da kışın deneyimleniştim ve şimdi baharda Budapeşte'de deneyimleme fırsatı buluyorum. Şehrin iki yakasında da bulunan havuzlardan Pest kısmında yer alan Szechenyi tercih ediyorum. Avrupa'nın en büyük termal havuz kompleksi olan Szechenyi, büyük bir şehir parkının içinde yer alıyor. İçerideki boy boy, şekil şekil havuzlara göz atıp açık havadaki havuzlardan başlıyorum turuma. Hava muhteşem; güneşli ve sıcak! Masmavi havuzu gün ışığı aydınlatıyor, fonda neo-barok bina, etrafta insanlar... İstanbul'da bıraktığım soğuk havadan sonra bu havuz keyfi çok iyi geliyor! Üç havuzdan biri; normal yüzebileceğiniz, kulvarların olduğu bir havuz. Orada da biraz tempolu yüzdükten sonra içerideki havuzlara geçiyorum. Farklı sıcaklıktaki havuzlardan bazılarında kısa kısa zaman geçirerek havuz keyfimi tamamlıyorum. Tek başıma olmama rağmen 3 saat geçiriyorum burada (hatta daha fazla bile kalabilirdim). Binadan dışarı çıkıp, parka doğru yönelirken adeta hafiflemiş hissediyorum. Yanınıza mayo, havlu (ki ben hem az yer kaplaması hem de kolay kurumasından dolayı seyahatlerimde peştemal alıyorum yanıma), terlik gibi havuz için gerekli şeyleri almayı unutmayın derim!
Budapeşte'nin en popüler kaplıca ve hamamlarını listelediğim Budapeşte Hamam ve Kaplıca Rehberi'nden daha detaylı bilgiye ulaşıp, hangi havuza gideceğinize karar verebilirsiniz.
Hafta sonu panayır alanına dönen şehir parkı Varosliget'de etrafa bakınarak dolanıyorum. Parkın içinde; Macarların Karpat havzasına yerleşmesinin 1000. yılı anısına 1896'da yapılmış Vajdahunyad Kalesi yükseliyor. Şuan Avrupa'daki en büyük tarım müzesi olan Macar Tarım Müzesi'ne ev sahipliği yapan kalenin etrafında kışın buz pisti olarak kullanılan gölet bulunuyor. Keyifli park turumu Heroes Square'de tamamlıyorum. Macar tarihindeki en önemli krallar ve politikacıların heykellerinin süslediği bu meydan aynı zamanda Budapeşte'nin en güzel bulvarı Andrassy'nin başlangıç (veya bitiş) noktası. İki tarafı ağaçlarla, yaya ve bisiklet yollarıyla, güzel taş binalarla dolu bu yol şehre doğru keyifli bir yürüme güzergahı.
Andrassy Bulvarı yürüyüşüme Terror Museum'da ara veriyorum. Nazi kontrolü altındaki Macar tarihinden başlayıp komünist döneme kadar geçen süreye ve bu süreçte yapılan işkencelere odaklanan Terör müzesinin bodrumunda yer alan hücreler de ziyaret edebiliyor. Kente ve kent belleğine dair daha fazla şeyler bilmek isterseniz gitmenizi tavsiye ederim (giriş 2000 HUF yani 6.5 euro). Bu bulvar üzerinde yer alan başka bir mola noktasını Opera Binası oluşturuyor. Görkemli opera binasının giriş fuayesiyle yetinebilir veya salonlarını ziyaret edebileceğiniz turlara katılabilirsiniz.
Budapeşte'de yapmadan dönmemeniz gerekenlerden biri de; Tuna nehrinde tekne turu. Akşama doğru yapmanızı tavsiye edeceğim turla, maviden pembeye dönen gökyüzü eşliğinde iki yakadaki güzel şehir manzarası daha da keyifli oluyor. Tekne turuyla şehrin kuzeyine doğru giderken nehrin ortasında ağaçlarla kaplı Margaret Adası'nı göreceksiniz. Rekreasyon alanları, parklar ve bir kilise kalıntısının da bulunduğu bu ada, fazla zamanınız varsa gidip doğa içinde huzurlu zaman geçirebileceğiniz bir yer. Ayrıca bu adanın biraz daha kuzeyinde bulunan Obuda Adası ise Avrupa'nın en büyük müzik festivallerinden biri olan Sziget'e her ağustos ayında ev sahipliği yapmakta.
Budapeşte'de genelde üniversite öğrencileri tarafından yapılan ve bahşiş usulü işleyen birkaç farklı konseptte yürüyüş turları bulabilirsiniz. Bu turlar, gezip gördüğünüz yerlerin tarihi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanızı sağlıyor. Genelde hem sabah hem öğleden sonra düzenlenen ve 1-2 saat süren bu turlara katılmanızı tavsiye ederim. Ben son günümde sabah Jewish District turuna katılıyorum. Hostelim de burada olduğu için etrafı önceki günlerde gezmiştim ama şimdi farklı bir algıyla tekrar ediyorum ve bilmediğim birçok şey öğreniyorum. Şuan eski kent merkezi olan yerde eskiden Katolikler dışında kimsenin yaşamasına izin verilmezmiş. Yahudiler de şehrin Buda kısmında yaşarlarmış. Genellikle Market Hall'da çalışan yahudilerin iki yakayı birbirine bağlayan köprüler olmadan iş için Pest'e geçip tekrar eve Buda'ya dönmeleri çok güç oluyormuş. Varlıklı bir iş adamının Yahudilere kendi arazisinde yerleşme izni vermesiyle şuan Budapeşte'nin gece hayatı başta olmak üzere, en hareketli ve merkezi yerlerinden olan Yahudi Mahallesi oluşmaya başlamış. Güzel binalar, alternatif mekanlarla dolu bu bölge aynı zamanda Avrupa'nın en büyük sinagoguna ev sahipliği yapıyor.
Yahudi mahallesi turundan sonra yorgunluğunuzu atacağınız güzel bir mekan ise; Cafe Gerbeaud. Böyle görkemli iç dekorasyona sahip eski cafeler ilginizi çekerse Budapeşte'de uğramanız gereken diğer yerler; New York Cafe ve Alexandra Bookcafe. O yorgunluğun üzerine beni kahve veya tatlı kesmez derseniz Yahudi mahallesinde yer alan ve güzel mekanlarla dolu Gozsdu Udvar pasajını öneririm öğle veya akşam yemeği için.
Ayrıca Budapeşte'de farklı bir şeyler yapmak isterseniz Cukorka şeker atölyesine gidip workshop'a katılabilir, rengarenk şekerler yapabilirsiniz veya sadece sevimli dükkanlarına göz atıp bolca şeker alabilirsiniz.
Benim için şimdilik Budapeşte gezisi burada son buluyor ve Prag öncesi yarı yoldaki Çek şehri Brno'ya doğru treni yakalamak için yola çıkıyorum. Budapeşte çok düzenli, Budapeşte çok güzel, Budapeşte tam bir Avrupa kenti! Bu uzun yazıdan da anlayacağınız üzere yapacak çok şey sunuyor şehir. Kendinizi yerli gibi hissedebileceğiniz, sıcak insanları ve Tuna kıyısıyla bence en az 3 günlük (optimum 4 gün) bir geziyi hak ediyor. Yazının devamı ise Prag Gezi Rehberi'nde:)
Zaman:
23 Nisan-2 Mayıs 2015
Rota:
İstanbul»Budapeşte»Brno»Prag»İstanbul
Kadro:
Ben, kendim, bizzat şahsım:)
Ulaşım:
İstanbul-Budapeşte: Uçak (Pegasus ile 3-4 ay önce alınan biletlerle gidiş-dönüş 420tl)
Budapeşte-Brno: Tren (14€)
Brno-Prag: Otobüs (yaklaşık 8€) Student Agency adında oldukça yaygın ve iyi bir otobüs firması ile yaptım bu yolculuğu. Araçlarda elektrikli aletlerinizi şarj etmek için priz ve internet bile bulunuyor. Tavsiye edilir!
Prag-İstanbul: Uçak
Masraf:
Gidiş-Dönüş Uçak Bileti: 420tl (Pegasus)
Vize ücreti: Hem Macaristan hem de Çek Cumhuriyeti Shengen ülkeleri olduğu için Türk vatandaşlarından vize talep ediyor. Ama, önceden İtalya'dan aldığım vizemin süresi dolmadığı için bu sefer vize tantanasından ve ücretinden yırtıyorum:)
Budapeşte Konaklama: 34€ (3 gece) Viyana'dakinde kalıp çok beğendiğim Wombat City Hostel'in Budapeşte'de de hosteli olduğunu görüyorum ve internet üzerinden rezervasyon yaptırıyorum. Gidince görüyorum ki çok başarılı bir tercih olmuş; yeni, pırıl pırıl, güvenli ve merkezi! Kesinlikle tavsiye ediyorum!
Brno Konaklama: 11€ (1 gece) Hostel Jacob kaldığım yer. Merkezi ve düzgün bir hostel, kalmanızı önerebilirim.
Prag Konaklama: 52€ (3 gece) Prague Post Hostel; yeni, temiz bir hostel. Tavsiye edebilirim. Prag'a gittiğim ilk 2 gece İtalya'da AB Gönüllü Çalışma Kampından tanıdığım arkadaşımda misafir oldum. O yüzden benim maliyet hesabıma 2 gece hostel veya otel konaklama ücretini de ekleyebilirsiniz doğru bir minimum bütçe için.
1 kişi için uçak bileti dahil genel harcamalar toplamı (yeme-içme dahil): 500€
Budapeşte'de
* Chain Bridge ve Parlamento binasını hem gündüz hem gece gör!
* Tuna kıyısındaki Shoes on Danube anıtını gör!
* Central Market Hall'a git!
* GellertTepesi ve Kale bölgesini gez!
* Ruin Bar'lardan birine git!
* Ruin Bar'lardan biri olan Szimpla Kert'te pazar sabahı panayıra dönüşen yerel pazarı ve mekanı gez!
* Termal havuza git! (Yanına mayo, havlu, terlik almayı unutma)
* Varosliget parkında gez!
* Terör müzesine git!
* Tuna Nehrinde bot turuna katıl!
* Yahudi mahallesinin sokaklarında kaybol!
* Genelde öğrencilerin rehberlik yaptığı free walking tour'lara katılıp şehir hakkında bilmediğin detayları öğren!
Prag'ta
* Kaleye çıkıp şehri tepeden izle!
* Aziz Vitus Katedrali'nin görkemli iç mekanını gör!
* Kale bölgesindeki Nový Sv?t'in sokaklarında gezin!
* Trdelnik ye!
* Kafka Müzesine git!
* Charles Köprüsü'ne hem gündüz hem akşam git!
* Akşam nehir kıyısında gez!
* Josefov bölgesinde sinagogları gez
* Eski Yahudi Mezarlığını gez!
* Çeşit çeşit Çek birası dene!
* U Fleku'da akşam yemeği ye!