Albarracín'de Ortaçağ Ruhu
Aslında sadece Albarracín'den bahsedeceğim bir yazı yazmayı planlıyordum fakat Teruel'e haksızlık etmek istemedim. Özellikle de Teruel'in daha fazla tanınması ve yatırım yapılması için 1999 yılında başlatılmış olan kampanyanın sloganı "Teruel Existe" (Teruel var) iken ve şehri gezerken bunu sıkça görüp beynime kazımışken...
TeruelTeruel'de kalıp günübirlik Albarracín planım için couchsurfing'den bir host (ev sahibi) arayışına giriyorum. Esther benim ricamı cevapsız bırakmıyor ve beni misafir etmeyi kabul ediyor. Birkaç gün sonra, benimle aynı planı yapan başka bir değişim öğrencisini daha kabul ettiğini söylemesi üzerine haftasonu boyunca gezi arkadaşım olacak Alman Sebastian ile iletişime geçip birlikte Teruel'e doğru yola çıkıyoruz.
Yaklaşık 36.000 nüfuslu Teruel, Aragon bölgesinin üç alt bölgesinden birinin başkenti. İspanya'daki en az nüfuslu bölgesel başkent olma özelliğine sahip. Bunun dışında, Teruel'in gerçekten meşhur olan başka özellikleri de var;* Jamón Serrano: İspanya'da, şarküteri tarzı dükkanlarda onlarcası tavana asılmış olarak görebileceğiniz veya restoranlarda ince ince dilimlenerek servis edilen kurutulmuş domuz budu özellikle bu bölgede meşhur.
* İber yarımadasındaki en eski dinazor kalıntılarına sahip arkeolojik alanlar.* Mudéjar Mimari: Mudejar mimari üslubunda yapılmış yapılar, 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dahil edilmiş. Mudéjar mimari stili de ne? Dediğinizi duyar gibiyim...
Mudéjar Mimari12. ve 17. yüzyıllar arasında özellikle Aragon bölgesinde görülen, Müslüman ve Hristiyan geleneklerin harmanlanmasıyla oluşmuş, yapı malzemesi olarak; briket, seramik ve ahşabın kullanıldığı mimari bir üslup olarak tanımlanıyor. Genel olarak süsleme ön plandadır ve bu süsleme minarelerden esinlenerek yapılan çan kulelerinde en fazladır. Esin kaynağı olan minareler ise; bizim kültürümüzdeki gibi yuvarlak planlı değil, Fas'takiler gibi kare planlıdır. Teruel Katedrali'nin kulesi, çatısı ve kubbesi UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilmiş mudéjar mimari örneklerinden biridir.
İspanya'daki Arap Kültürü EtkisiYeri gelmişken biraz bahsetmek gerekirse; İspanya'da, günümüzde bile etkisini görebildiğimiz İslam/Arap kültürü; güneyden yani Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek kuzeye doğru ilerleyip, 711 ile 1492 yılları arasından İber yarımadasında hakimiyet kurmuş olan Fas'lı müslüman Araplardan, yani Mağrubilerden kaynaklanmaktadır. Bu etkiyi en belirgin olarak; bazı şehir isimlerinde, festivallerde (merak edenleri buraya alalım) veya İspanya'nın güneyindeki Andalucia (Endülüs) bölgesinde, içine taze nane atılmış yeşil çayınızı nargile eşliğinde yudumlarken görebilirsiniz.
Teruel'de Gezilecek Yerler* La Escalinata: 1920-21 yılları arasında Mudéjar stiline sadık kalınarak yapılan, eski kent merkezini tren istasyonuna bağlayan merdivenler.
* Plaza del Torico: Teruel'in ana meydanı. Adını; meydanın ortasında bulunan kısa bir sütun üzerindeki küçük boğa heykelinden alıyor (zaten ispanyolca "torico" küçük boğa, boğacık demek). Küçük olduğuna bakmayın, Teruel'in simgesi denilebilir... Meydana bir kere de akşam uğramanızı öneririm. Zemine döşenmiş LED lambalarla aydınlatılan meydanda bazen ışık gösterileri de yapılmakta.
* Mousoelo de Los Amantes: 1217'de Teruel'de geçen bir aşk hikayesinin sevip de kavuşamayan kahramanlarının mumyalanmış bedenlerinin bulunduğu mermer mozole. Hikayeden kısaca bahsetmek gerekirse; esas kızımız Isabel De Segura ve esas oğlanımız Diego De Marcilla, Teruel'in varlıklı ailelerine mensup. Diego'nun ailesinin işlerinin kötüye gitmesi üzerine Isabel'in babası altı yıl boyunca çalışıp tekrar varlıklı olması koşuluyla Diego'nun kızıyla evlenmesine izin veriyor. Bunun üzerine şehirden ayrılan Diego geri döndüğünde Isabel'in başkasıyla evlendirilmiş olduğunu görüyor ve bu acı, ölümüne neden oluyor. Diego'nun cenazesinde aynı trajik son, Isabel'i de bekliyor. Bu sevgililer için yapılan mozolede; Isabel ve Diego yan yana uzanıyor. El ele tutuşuyormuş gibi görünüyor fakat elleri kavuşmuyor, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi.
Albarracínİlk gün kendi başımıza ve evine misafir olduğumuz Esther'le yaptığımız Teruel turundan sonra ikinci gün otostopla seke seke Albarracín'e varıyoruz. Yardımsever Romanyalı, Yunan ve İspanyol aileler ile sohbet ederek hedefe ulaşıyoruz.
Ortaçağ şehirlerini neden bu kadar seviyorum bilmiyorum ama, eğer siz de benim gibiyseniz Albarracín kesinlikle hayran kalacağınız bir yer. Dar taş sokaklar, iki-üç katlı ve ahşap balkonlu evler, demir ferforjeli pencereler, kiremit çatılar... Sokaklar bazı yerlerde o kadar daralıyor ki neredeyse birbirine değecek balkonlar ve çatılar arasından yürüyorsunuz.
Dağın tepesine kurulmuş bir yerleşim olduğu için merdivenler ve basamaklarla sık sık karşılaşacaksınız. Eğer şehir içindeki merdivenler size yetmezse, 9.yüzyılda yapılmış ve şehri çevreleyen Albarracín Kalesinin surlarına çıkabilir ve manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. Etrafı dağlar ve nehirlerle çevrili yerleşim, aynı zamanda İspanya'daki en iyi boulder (kısa kaya tırmanışı) alanı ünvanına da sahip. Trekking gibi doğanın içinde olmayı tercih edenler için Guadalaviar Nehri; kıyısına inip yürüyüş yapabileceğiniz, ahşap köprülerle bağlantıların sağlandığı güzel bir rota.
Albarracín gezimi ekim sonunda gerçekleştirdiğim için, eylül ayında, şehrin azizi olan Santa María adına düzenlenen ve bir hafta süren festivale denk gelemedim. Müzik, dans ve spor aktiviteleri, havai fişek gösterileri, kostüm yarışmalarının yapıldığı festivalde ayrıca İspanya'nın kuzeyindeki Pamplona şehrinde yapılan meşhur San Fermín festivalinde olduğu gibi boğalar sokaklara salınıyormuş. Festival ve eğlence konusunda İspanyolların ne kadar başarılı olduklarını birçok kez deneyimlediğim için Albarracín'e yapacağınız olası gezinizi düzenlerken bu festivale denk getirmenizi tavsiye edebilirim.
Teruel'in varlığına tanıklık etmek, Albarracín'in dar taş sokaklarında kaybolup zaman kavramını yitirmek; Valencia'dan 2, Madrid'ten 3 veya Zaragoza'dan 1,5 saat mesafede sizi bekliyor olabilir...